1.1

66 6 0
                                    

Yatmaya hazırlanırken dişimi fırçalamayı bitirdikten sonra ağzımdaki nane aromalı diş macununu tükürmek için kafamı aşağı eğecektim ki kapı pervazına yaslanmış babamı görünce kendimi durdurup babamdan tarafa baktım. Elinde tuttuğu tıraş makinası hala çalışmaya devam ederken bakışlarımı gören babam çalışan aleti kapatıp bana doğru sus işareti yaptı. Ne için sus işareti yaptığını anlamak için yüzünü tararken daha demin sus işareti yapmak için dudaklarına götürdüğü parmağıyla sol kaşını işaret edip tepkimi görmek için bakışlarını üzerime sabitledi.

Yarısı alınmış sol kaşını görünce tükürmeyi unuttuğumdan yanan ağzımı açarak tüm dişlerim gözükene kadar gülecek olmuştum da aynayı kirletirsem ne olacağını kestiremediğim hemen ağzımdaki köpüğü tükürüp küçük bir kahkaha attım.

"Kaşımın ortasındaki kılı alacakken makine kaşımı da kesti." Diye açıklama yaparken daha çok gülmeye başlayan halime sessiz bir şekilde kızıp makineyi lavabonun kenarına bıraktıktan sonra omzuma doğru vurdu.

"Gülme Rose, sessiz ol." Diyen babama anladığımı belirtircesine kafa salladım ve ağzıma su alıp macunu tamamen ağzımdan temizlediğimde lavabodan çıkarak babamın yanından uzaklaştım. Babam banyonun kapısını kapatmış, muhtemelen anneme çaktırmadan evin içinde nasıl gezeceğini düşünüyordu. Çalan telefon ile birlikte mutfağa giden adımlarım yönünü değiştirirken aklıma gelen hinliği sırıtarak eyleme geçirmeye karar verdim.

"Anne." Diye bağırdıktan sonra annemin mutfaktan gelen boğuk sesi devam etmem için bir uyarıcı biçimindeydi.

"Babam yanlışlıkla kaşını kesmiş." Dedim ve banyonun kapısına vuran babam yüzünden korkuyla odama doğru sıçradım.

"Bir şey olmaz, yeniden çıkar."

Annemin sesi, beklediğimin dışında sakinlikte çıkarken yüzümü hayal kırıklığıyla buruşturup telefona doğru bir hamle yapacaktım ki babamın içeriden gelen sinirden köpüren sesiyle homurdanması iki ayağımı birbirine bağlamış, söyleyeceği şeyi bekleme zorunluluğunu bilincime işlemişti.

"Elime düşme Rose, harcarım seni."

Tepemde dönen ürpertiyle kapıyı ittirip ısrarla çalmaya devam eden telefonu cevaplamak için yeşil tuşa bastım. Arayan Olivia'nın annesiydi ve bu arama, nedenini bilmesem de bir anda gerilmeme yol açmıştı.

"Rose, Olivia yanında mı?"

Endişeli sesi, yalan söyleyerek olayı geçiştirmemi aklıma getirirken bu aramayla Olivia'nın bugün gerçekten oraya gitmiş olduğu gerçeği suratıma tükürülmüş gibi yapıştı. Biraz olsun düşünür sanmıştım fakat düşündüyse bile en azından annesine haber vermeliydi. Yalan söyleme seçeneğini boş vererek "Hayır, değil efendim." Dedim ve karşıdan gelen birkaç saniyelik sessizlikten sonra verdiği derin nefesle içime dolan sıkıntıyı, saçlarımın önüme gelmesine yorarak gözlerimin önünü kapatan tutamları kulağımın arkasına sıkıştırdım. Nefesini, kulağımın oyuklarında hissetmiştim.

"Nerede olabileceğini biliyor musun?" diye sordu. Sesi solmuştu bir anda. Saat kaçtı bilmiyordum ama geç vakit olduğunun farkındaydım. Telefonu saniyelik olarak kulağımdan kaldırıp saate baktığımda on iki buçuğa yaklaştığını görmüştüm. Bu kızın derdi neydi yahu?

"Aramaya çıkacağım efendim." Dediğimde karşımdaki kadının kuru teşekkürü pek de içten söylenmiş gibi gelmemişti. Kapanma sesini duyunca telefonu kulağımdan indirip geceliğimin cebine attım ve hızla ittirdiğim kapının duvara çarpmasına çare bulamayarak odamdan çıkıp koridora ilerledim.

Feelings / Mark LeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin