0.5

107 8 0
                                    

Dünden beri sert koltukta yatmış öylece tavanı seyrediyordum. Mark'ın evinden çıktıktan sonra yaşadığım o kötü deneyimi aklıma bile getirmek istemesem de annemin sağır edici azarları eşliğinde sahneler birer birer gözkapaklarımda beliriyordu. Merdivenlerden iki üç basamak çıktıktan sonra kitlenen belim, küçük bir çığlığa sebep olunca Mark daha kapatmadığı kapıdan hızla çıkıp gözlerimin önünde belirmişti. Sorunu anlayınca da koşturarak annemlerin yanına gidip duyduğum kadarıyla nerede olduğumu söylediği anda endişeyle kapıdan fırlayan annem, ardından babamla terden sırılsıklam olmuş saçlarımdan hafifçe yolup iyi olup olmadığımı kontrol etmiş ve yukarı çıkana kadar zaten ağrıdan dik duramayan belimin çevresini tokat manyağı yapmıştı. Babam ise soğuk zeminde derin uykusuna devam eden Hyunjin'i o kadar kolay kucaklamıştı ki her türlü kurnazlığı düşünen aklım, bu olay yaşanmadan ona, taşıyabileceğini sormayı nasıl düşünmemişti anlamıyordum.

Ayağa kalkmakta zorlandığımdan dolayı akşama kadar öylece yatmıştım ama şimdi kazınan karnım içeride bir ayı beslemesi gerekirmiş gibi guruldayınca kalkma ihtiyacıyla tutuşan bacaklarımı kale almamaya çalıştım. Anne ile babam işteydi ve Hyunjin'i sabah evden kovup okula göndermiştim.

Düşüncesizce sarhoş olduğundan pişman olması gerekiyordu ama benim yanımda olmasını istemiyordum çünkü çoğu zaman düşen suratına aldanıyordum.

Yavaşça dikleştirmeye çalıştığım sırtım bir anda giren acıyla sızlayınca gerisingeri kafamı geriye attım ve enseme değen kahverengi saçlarımı, avcumun içinde toplayıp yukarı attırdım.

Bir kâğıt kesiği gibi ansızın giren ağrılar ne iştah ne de hal bırakmıştı ama bunun böyle olacağını da biliyordum. Hyunjin'i hangi akla hizmet kaldıracağımı düşünmüştüm ki? Kendimi dün Mark'ın gazıyla wonder woman sanmış olmalıydım.

Stratejik davranmak istediğimden düşünerek hareket etmem gerekiyordu ama geceden beri tavanı izlemek, dört tarafımı çeviren duvarlar tarafından tüm aklımın yutulmasına ve geriye düşünecek bir şey bırakmamasına yol açmış olmalıydı.

Aşağıdan gelen gitar sesi tüm evi baştan aşağı titretirmiş gibi hissettirirken bir anda kafamın üzerinde parlayan ışık, aklımı tamamen kaybetmediğimi kendime kanıtlamıştı. Mark, hafif burundan gelme sesiyle slow bir parçaya, sesiyle farklı bir şekil verdiğinden gitarın üzerinde melodiyi taşıyan parmaklarını görür gibi olmuştum. Dikkatli dinleyince ara sıra sesine düşen pürüzler bile hoş bir tınıyla devam ederken kulağa kötü gelmiyordu, evet. Ama yine de boşluk bulduğu her saat başı soluğunu müzik aletlerinde alması beni mutlu etmiyordu, özellikle sınav zamanı odamın ortasında zıplayarak odasına düşmeyi düşünüyordum. Bugün neden okula gitmediğini bilmiyordum ama şans ayağıma geldiğinde ona vuracak kadar kafayı yememiştim.

Sanata olan saygımdan birkaç dakika şarkının bitmesini beklemiştim ama beklerken zil çalmaya devam eden karnım, ritme farklı bir ahenk de kazandırmıştı. Midem ve Mark mükemmel bir ikili olabilirdi. Ara sıra Taeyong ile beraber müzik odasında söyledikleri rap parçalara denk gelmiştim fakat üzülerek söylemeliydim ki midem Taeyong'un yerlerini slow parçalarda gayet iyi taşıyordu.

"Mark Lee!" diye acının izin verdiği kadar bağırırken dünden beri dişlemekten az bir şey kalmış alt dudağımı ağzımın içine aldım. Penceremi önceden açık bıraktığım için kendimi tebrik ederken bir yandan da Mark'ınkinin açık olması için içimden dua ediyordum.

"Mark!"

Bir şey birincide olmuyorsa olana kadar denemek genlerimden geliyor olmalıydı çünkü bu sonradan kazanılan bir inat olamazdı.

Tellere rastgele vurma sesi birden kesilince zafer kazanmışçasına suratımı kaplayan gülümsemem tekrardan ağrı girince bir nefes arasında buruşturduğum yüzümde kaybolmuştu.

Feelings / Mark LeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin