2.1

49 5 0
                                    

Lildeath - moment (slowed)

Rose'un Hyunjin ile basketbol oynadığı gün, polisten gelen telefonla büyükannesinin bağırışlarından dolayı şikayet edildiklerini öğrendiğinde bu acımasızlık karşısında kızgınlığına hakim olamamış, bir de yavaştan gelen bahar yüzünden tutan alerji sebebiyle kuytu bir yere koşmayı seçmişti.

Karanlık odanın penceresinden sızan ay ışığı gibi, tünelin ucundaki aydınlık yer gibi, kendi karanlığının ucunda her zaman Rose, kahkahalarıyla karşısına çıkıyordu. Ne zaman oturup ağlamak, bağırmak çağırmak, kırıp dökmek, pes etmek istese hayat 'Onun gibi mutlu olmak ister misin?' diye soruyordu sanki. Sürekli onu mutlu görmekten nefret etse de aynı zamanda hoşuna gidiyordu.

Toprağa oturup onu izlemeye devam ederken gözlerinden boşalan yaşlara hakim olamamış; gözyaşları, ayakkabılarının ucunda toparlanmış kumların üzerine doğru damlamaya başlamışlardı. Rose'un bakışları kendine doğru dönünce kafasını bacaklarının arasına gömmüş, gözlerinden doğruca dökülen damlaların yere düşüşünü izlerken bir yandan Rose'un hala bakıp bakmadığını merak etse de kendini hafifçe önündeki çalının arkasına biraz daha sakladı. Lucas ve Rose'un konuşmasını duyduğunda merakına yenik düşüp ne yaptıklarına bakmak için kafasını kaldırdı ve elinin tersiyle yüzünün ıslak yerlerini sildi.

Yere doğru uzanmış olan Rose, o pozisyonda Lucas ile konuşmaya devam ederken ne yaptığını anlayamamış olduğunda kafasının üzerindeki soru işaretleriyle Rose'un hareketlerine bakarken tüm soru işaretlerini kıracak kocaman bir ampul kafasının üzerinde belirirken gülümsemesine engel olamamıştı.

Önünde yatan Rose, tam olarak kendini kapatacak gibi yattığından maksadının gerçekten de kendisini saklamak olduğunu düşündü. Fakat kendisinin Mark'a göre biraz daha alçakta olduğunu hesaba katamamış ve bu yüzden yüksek tarafta oturan Mark'ın Lucas tarafından görünebileceği aklına gelmemiş olsa gerekti. Rose, hala yatmaya devam ederken Mark'ın nerede olduğu konusunda Lucas'a kısa bir yalan uydurmuştu fakat Mark, Lucas'a baktığında kısa bir saniye göz göze gelmişlerdi. Lucas'ın kısa baş selamını alıp parmağını dudaklarına susmasını istemek için kapattı. Lucas, ona bakmayı bırakıp bakışlarını tekrardan Rose'a çevirdiğinde anladığını belirtir gibi kafasını aşağı yukarı sallamış ve oradan ayrılmıştı.

Mark da arkasından hızlıca ayrılırken yüzündeki gülümseme gün boyunca silinmemiş, aklına takılan her şey de böylece silinip gitmişti.

Sanki Rose'u arkadaş tekrar kazanıyormuş gibi hissediyordu ve bu, mutlu hissetmesine yol açmıştı. Kalbinin heyecandan hızlanmasıyla kulaklarının kızardığını hissetti.

O gün okuldan eve döndüğünde Rose'lar da arkasından eve gelmişti, çünkü yukarıdan gelen kapı gürültüsünü duymuştu. Büyükannesinin uyuyor olduğunu görünce kapı pervazında durup hüzünle gülümsemiş ve yanına giderek üzerini örtmüştü. Biraz nefes almak için balkona çıkmıştı. Tam kollarını korkuluklara dayarken yukarıdan gelen sesle kafasını yukarı çevirmiş, Rose'un bağırışının ardından havada bedenini gördüğü anda dehşete düşmüş gibi refleks olarak elini ona doğru uzatmıştı. Bin yılda bir bile olmayacak şey ikisinin başına gelmiş ve elini tutan Rose ile beraber bahçeye çimlerin üzerine düşmüşlerdi.

Fakat kendini hareket ettirmeye çalıştığında acıyan sol kolu sebebiyle bir süre daha öyle yatmaya karar vermişti. Kafasının bir çuval gibi sağa sola sarsılmasıyla gözlerini açmak zorunda kalmış, Rose'un gözyaşları sağ irisinin üzerine damlayınca tekrardan kapatmış, gözünden yaş akmasına neden olmuştu.

Feelings / Mark LeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin