2.7 (Son)

82 7 14
                                    




5 Yıl Sonra

"Hyunjin aptal gibi gülüp durma, daha anlatmaya başlamadım bile. Sadece Lucas diyorum ve sen gülmeye başlıyorsun."

Olivia, bir şey anlatmaya çalışırken Hyunjin olur olmadık gülmeye başladığı için ağzımızı açıp tek kelime edemeden güle güle sokakta geziyorduk. Bu Hyunjin'in kaçıncı kısa süreli tatiliydi sayamamıştım ve o gelince biz de kış kıyamet dinlemeden dışarı çıkıp olmayan karların üzerinde yuvarlanıyorduk. Eskisi gibi üçümüzün bir arada olması o kadar ferahlatıcıydı ki bu en soğuk kış gününde bile içimi ısıtıyordu. Hyunjin'in ilk gelişindeki halini hatırlıyordum, benimle konuşmamış Olivia'yla da ağır bir laf dalaşına girmişti. Fakat daha sonrasında nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde aralarında konuşup bu durumu halletmiş görünerek yanıma gelmişlerdi, şimdi de aralarından su sızmıyordu.

"İşte Lucas ile öğle yemeğine gittik ve dönüşte de bir yere yetişmemiz gerektiği için bir anda otostop çekmeye başladı. Tempolu koşsaydık bile beş on dakika geç kalıyorduk."

Tekrar gülmeye başlayan Hyunjin'in koluna vurup gülen yüzünü bana doğru çevirmesini sağladım.

"Sus da anlatsın artık ya." Dediğimde gözlerindeki yaşları silerken tamam anlamında kafasını sallamıştı.

"Ben de arkasında bekliyordum, bana ara sıra her şey yolunda der gibi bakıyordu ben de hallediyor diye karışmadım hiç. Sonra bir araba yavaşladı, biraz ilerimizde durdu. Hayır ben anladım da Lucas nasıl anlamadıysa arabanın kapısını açmaya çalıştı. Adam da o sıra arabadan iniyordu işte. Size nasıl utandığımı anlatamam arkadaşlar. Adam aslında oraya park etmiş, bizi almak için durmamış ama Lucas alacaklı gibi adamın kapısını zorlayıp duruyordu. Adam bize ters bir bakış atınca bizim bi koşuşumuz var, yetişmemiz gereken yere 10 dakika erken gitmişiz. Berbat bir andı ya, hala çok utanıyorum." Dediğinde bu sefer Hyunjin başlamadan ben öyle bir kahkaha atmıştım ki birkaç kişi pencereden dışarıya bakmaya çıkmıştı.

Hyunjin de benimle beraber gülerken mahalledekilerin beni anneme şikayet edeceklerini bilsem de gülmemi durduramamıştım.

"Tencere kapağından utanmazmış Liv, boşversene." Diyen Hyunjin'le daha çok gülmeye başladığımızda Olivia da dayanamayıp bize katılmıştı. Gülerken nasıl geldiğimizi anlamadığım evin önündeki çimenlere rastgele kendimizi atarken ben gülerken arkada kaldığım için kendimi biraz daha bahçe kapısına yakın yere atmıştım. Kafam çimenlere yaslı, yüzüm gökyüzüne doğru dönükken gözüm Markların balkona takıldı. Sürekli kaçtığım, yıllardır kapılarının önünden geçerken bile kafamı çevirip bir kez olanları düşünmediğim o insanların çiçeksiz, boş balkonlarını, perdesiz kirli pencerelerini gördüğümde içime paslı bir çivi çakılmıştı. Kimseye satılmamıştı daire.

Küçükken de böyle kahkahalarımızı durduramadığımız anlar olurdu, Mark'ın büyükannesi o balkonuna çıkar; "Gülün çocuklar, çiçeklerime can geliyor siz böyle gülünce." Diyerek bizi daha çok sesli gülmemiz için yüreklendirirdi. Gün sonunda annemden popoma küçük bir çimdik yiyor olsam da keşke daha fazla gülseydim diyordum.

Kahkahalarım yüzümde geniş bir gülümsemeye dönmüşken Olivia'nın "Yok artık, yanlış görüyorum değil mi?" dediğini duymuş, ilk olarak Olivia'ya daha sonrasında benimle beraber Olivia'nın sesine doğru kalkıp Hyunjin'in de baktığı yere bakmıştım.

Elim ayağım boşalmıştı. Çimenlerin üzerinde oturan bir jöle gibiydi bedenim, titremeye başlamıştı. Nefes seslerim kulağımda yankılanıyordu, kendi nefeslerimin yavaşlığını hissedebiliyordum. Çimenleri avuçlarken içimdeki bu özlemle nasıl başa çıkacağımı bilemezken bir yandan da ona kızıyordum. Beş yıldır sadece üç kere telefonda konuşmuştuk, onu da her sene yılbaşını kutlamak için ben aramıştım, o mesaj dahi atmamıştı. Üçüncü yılın sonunda onu beklemekten vazgeçtiğimi sanıyordum fakat vücudum, bedenim, duygularım hiç öyle söylemiyordu. Mark bizden onun mimiklerini görebileceğim uzaklıkta okuldan tanıdığım bir kızla konuşurken gayet mutlu gözüküyordu. Soğuktan kızarmış yanakları, boğazına kadar çektiği fermuarının arkasına saklanıyordu bazen. Gülerken dalgınlıkla olsa gerek, kıza sert olmayacak şekilde vurduğunda yaptığının kabalığını daha sonrasında fark etmiş olacak ki yüzündeki gülümsemeyi silip kızdan özür dilermiş gibi bir vücut dili vardı. Gülerken birilerine vurmak onun en büyük hobisiydi tabi. Kız sorun değil der gibi kafasını sallayıp konuşmasına devam ederken bir anda arada bir şimşek çaktı. Beynimin tüm kıvrımlarımı titrecek kadar yüksek o şimşek Mark'ın kafası rastgele sola dönmüşken gözleri benim gözlerimle çarpıştığında çakmıştı.

Feelings / Mark LeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin