Uzun bir tutuklukla tek bir noktaya odaklanan gözlerim, Mark gittiğinden beri elimde çevirmekten başka herhangi bir eyleme başvurmadığım çatalı sürekli takip ediyordu. Gittiğinden beri gelmek nedir bilmeyen Mark'ın kısık sesi, koridorda yankılanıp bana ulaşsa da tam olarak ne konuştuğunu da bilmiyordum fakat yaklaşık 20 dakikadır yalnızlığımı önümdeki beşikte sallayıp duruyordum. Belimin ağrısı çok oturduğumdan benimle pek bir yol kat edemese de yine de ilk seferki gibi çok da ağrımıyordu. Sonunda çift görmeye başlamış gözlerimi kırpıştırıp kendime geldiğimde çatalı masaya doğru hafifçe fırlattım ve belimi daha rahat bir pozisyona sokmak için sandalyeye yatar gibi yaslandım. Dün gecenin uykusuzluğu, kendi diktiği perdeleri kaşlarıma geçirirken kafamı krem rengi duvara yaslayıp uykumun ortasına öylece düşecektim ki art arda mutfağın içinde yüzen sessizliği dağıtan ayakların zemine sürtünme sesi, gözkapaklarımla beraber başımı da kaldırmama yardımcı oldu.
Mark, göz ucuyla yatan bedenime kısaca bakıp bakışlarını önceden oturduğu sandalyeye çevirdi, benim sandalyeme doğru biraz ayakucuyla ittirip gelen kişinin oturması için masada boşluk açtı ve açtığı boşluğu kenarda katlanmış şekilde duran renkli sandalyeyi açıp boşluğa koyarak doldurdu.
İçeriye Olivia'nın girmesiyle bu kadar rahatlığı bir dahaki sefere saklayıp yavaşça doğruldum fakat doğrulurken Mark'ın sağlam koluyla bana destek olduğunu hissedip bedenimi hızlıca ileri ittirdim. Aniden kaslarımı sıktığından dişlerimi dudağıma geçirdim ve kimseye bir şey fark ettirmeden elimi kestane masanın kenara sarıp sıkıca tutunup acımı oraya aktarabilmeyi diledim.
Olivia, düz surat ifadesiyle bana kısa bir baş selamı verdi ve sandalyeyi çekip oturduğunda istemediğim otun kokusunun burnumun deliklerinde bir hortum biçiminde dolandığını hissetmiştim. Öncesinde bir karar vermişti ve Hyunjin ile beraber ona ve kararına saygı duymuş fakat kararını desteklememiştik. Tüm bencilliğiyle şiddetli ve yıkıcı bir hortum gibi davranacaksa ben de onun önünde yıkılmaz bir dağ rolünü oynayacaktım. Avazı çıktığı kadar bağıracaksa tüm sesi yankıyla beraber kendi kulağını sağır edecekti.
Ama yine de eski arkadaşlığımızı kalın odunların altına sıkıştırıp da üzerine har atamazdım.
"Merhaba Olivia." Dedim ve sadece onun dağılmış kehribarlarının arasına güneş damlamış gibi durmasına yol açan, yoğun sarılı gözbebeklerine bakmaya başladım. Önümdeki çürük halata sadece ben parmaklarımı dolamış bile olsam en azından içimden o halat kopmadan önce parmaklarımdan süzüldü derdim. Dolamasaydım gözümün önünde kendiliğinden kopup hiçliğe doğru düşecekti.
Etrafımda olan biteni görebildiğimden Mark'ın kollarını göğsünde sıkıca bağlayıp arkasına yaslandığını ve gözlerinin aramızda teğet geçtiğini seçebilmiştim. Eskinin ne kadarını biliyordu, bu bilgi öylece izlemeye yetecek kadar mıydı onu da bilmiyordum fakat yine de çok da önemli olmayan bu konuya biraz biraz hâkim olduğu da hareketlerinden belli oluyordu. Ne kadar bildiği pek de ilgilendiğim bir konu olmasa da dışardan içeriye katılması halinde tüm kalkanlarımı savunma alanımın etrafına sıralardım.
Olivia, çok da geniş olmayan masanın çevresine az önce Mark'ın koyduğu boş sandalyeye oturup benim bakışlarıma karşılık vermeyi seçmişti. Gülümseyip bakışlarımı sonunda ondan çektiğimde tekrardan önümdeki çatala uzandım.
"Burada olman bana sürpriz oldu Rose. Mark ile yemek yiyecek kadar yakın olmadığınızı sanıyordum."
Daha ilk cümlesinden Olivia zaman kaybı gibi gelmişti bile. Yazmayan bir kalemin bitmiş mürekkebini ağzının içinde tutup geri yazmasını umut etmek ne kadar saçmaysa Olivia'yı tekrar arkadaşım olarak görmek de bu kadar zor eliyordu. Yazıyor mu diye denediğin kâğıdı çöpe atardım da çizilmiş ruhumu tekrardan değiştirme şansım yoktu. Bununla beraber ona karşı olan hislerim, duygularımı ve geçmişimi değiştirme olanağım, bunu değiştirmek için aldığım yardım da bulunmuyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Feelings / Mark Lee
FanfictionÇünkü duyguları bulmak zordur. Mark Lee 2020 Tamamlandı