Güzel bir rüyanın ortasında annesinin sesini duyduğu an gözlerini açan Rose, rüyasından sonra bulunduğu dünyaya alışmak için hareket etmeden karşıdaki duvara baktı. Zihninin boşluğu, hiç gelmeyen düşüncelerle duvarlarına sadece süzülen havayı dokundurtuyordu. Sonunda annesinin sesi kapısına doğru yakınlaştığında annesi uyandığını anlamasın diye gözlerini hızla kapatarak sertçe çarpan kapı sesine irkilmemek için yorganın altındaki eliyle eşofmanını parmaklarıyla kavradı ve avcunun içinde ezdi.
"Rose, uyan çabuk, kalk. Benim güzel çocuğum kaybolmuş, hiçbir yerde bulamıyorum. Uyan da bahçeyi gezin gel." Diyerek onu dürtmeye başlayacak kadar yaklaştığında sinirlendiği için gözlerinin titremesine engel olamamıştı.
"Kalk artık, kızımı bulmamız lazım."
Bu dürtüklemenin sonunun gelmeyeceğini anlayan Rose, gözlerini yavaşça açıp "Anne, senin kızın benim ve kayıp değilim. Bu yüzden sakin ol ve biraz daha uyumama izin ver, çok uykum var." Dediğinde annesi kaşlarını çatarak yumuşak bir şekilde yorganın üzerine doğru vurdu ve "Kalk artık, gecenin yarısı kıkır kıkır gülerken uykun yoktu." Dedi.
Annelerle kesinlikle tartışılmayacağının bilincine yeni uyanan Rose, söylendiği gibi kalkarken sessizce sövmeyi de ihmal etmemişti. Hem annesi duymasın hem de duysun istiyordu. Dudaklarını ısırarak sinirinin yatışmasını beklediği süre zarfında annesi odasının altını üstüne getirmeye başlamıştı.
"Anne, kedi yakınlarda olsa hatta yakını bile geçtim şu anda odamda olsa rahatça yatabilir miyim sence? Beni hiç sevmediğini biliyorsun, odamda olsaydı kesinlikle iki üç tırmık yemiştim ya." Diyerek boşa kürek çektiğini anlatmaya çalıştı fakat sonunda onu dinlemediğini anladığında yataktan sessizce kalkıp koridora doğru yürüdü.
Hafta sonunun sabahı geç kalkar diye düşündüğünden gece çok geç yatmıştı ama kedi, yaptığı hesapların üzerine pislemek için bu eve getirilmişti sanki.
Annesi, odasından çıktığında koridorda aldığı nefesi ciğerlerine zehir etmek için agresifçe ellerini salladı ve "Hemen üzerini değiştir ve dışarı onu aramaya çık." Dedi. Uzamış tırnaklarını avcunun içine geçiren Rose, tek bir kelime ederse annesiyle fena bir kavgaya tutuşacağının farkındaydı bu yüzden dudaklarını birbirine bastırarak ağzının içini bir hapishane yaptı. Ayaklarını zemine vura vura odasına gitti ve kapıyı sertçe kapattı. Kısa süreli oluşan sessizlikle tekrardan yatağına yatacaktı ki pencerenin dışından içeriye giren miyavlamalarla açık pencereye giderek hafifçe sarktı, ilk başta sağına, sonra soluna ardından aşağıya baktı. Aşağıya baktığında Mark'ın pencere kenarında kedi sevmekte olduğunu gördü. Biraz dikkatli baktığında sonsuza kadar kaybolsa göbek atacağı kedinin Mark'ın parmakları arasında bedenini bir yükseltip bir alçaltarak tenine doğru bastırdığını gördü.
Ne yaptığını kendisinin bile takip edemeyeceği bir hızda pencereden ayrılarak kapıya doğru koştu ve kapıyı açarak önündeki rastgele bir terliği ayağına geçirdiği gibi merdivenlerden atlaya zıplaya aşağı kata indi.
Annesinin arkasından "Rose, onu bulmadan eve gelme." Dediğini duyumsar gibi olsa da çok da umursamamıştı çünkü zaten kediyi bulmuştu. Şimdi biraz daha uyanık kalacak olsa da Mark'tan kediyi alıp annesine teslim ettikten sonra yeniden derin bir uykuya gömülecekti.
Alt tarafındaki komşularının torunu buraya geleli ve Rose'un elini sertçe ittirişinin üzerinden 1 hafta geçmişti. O zamana kadar onu tekrardan görmemiş, yenideni bu ana sıkıştırmışlardı. Rose'un gözüyle aradığı biri de değildi, hem o davranışına biraz kızmıştı.