"Evde noodle olmadığını ne zaman fark edeceksin diye bekliyorum Rose."
Mark'ın söylediğini onaylarmış gibi kafa sallayarak onu geçiştirmeye çalışırken altı üstüne gelmiş mutfağa hüsranla bakmak için dik durmak bile dişlerimi dudaklarımın kenarlarına geçirmeme sebep oluyordu. Evet, Mark'ı geçiştirmiştim fakat söylediğinin doğruluğunu öylesine kenara savuramazdım fakat bir çözüm yolu bulamadığımdan sinirle yuttuğum tüm sözcükler, yukarı çıkmak için boğazıma kancalar savuruyor, dilim ağzımda biriken tüm tükürükleri dilinin altında biriktiriyordu.
Tam da Mark'ın yüzüne tükürmek için.
"Bana yardım etmemen ileri görüşlülüğünden olsa gerek Mark Lee." Dedim ve açtığım son çekmeceyi de elimin tersiyle kapattım. Baktığım her yere 8 defa daha baktığımdan son demek kelimenin önüne sıfat niteliğinde yakışmasa da yine de gerçekten bir daha bir yere bakmayacaktım.
Mark, oturduğu mor mutfak sandalyesinden kalkıp uzun parmaklarıyla yarı kapalı gözlerini ovuşturup kendine gelmeye çalışırken acıdan yere çöküp ağlamak isteyen ruhumu karanlığa fırlatıp elimi mutfak mermerine dayamıştım. Fakat bedenim o kadar yorgundu ki yere çökmek istemek yerine zorunda kalacaktım birazdan.
"Koluma tutun, sana yemek bulacağım." Diyen Mark'a göz devirip mermerden çekmediğim elime tamamen yasladığım bedenimin ağırlığını aklımdan çıkarmak için boşta kalan elimi Mark'ın gözü önünde 'Hadi canım sen de' dermiş gibi boşluğa teslim ettim.
Mark'ın bir seferinde yumurta pişirişine şahit olmuştum ve bu keşke görmeseydim dediğim anılar arasında top 10'deydi.
Belki de yemeği çalacaktı, beni de yardım ve yataklığa çağırıyordu.
Çirkin şakalar bile yapamıyordum bu yüzden kendi kendime konuşurken yaptığım espriler midemi bulandırıyordu.
"Sana güvenmek yerine gerilmem normal mi Mark?" Sesimin üzerine düşen hafif ton çatık kaşlarımla tezat olsa da bana bakan gözlerinden kaçmamıştım.
Ayağa kalkıp bana doğru gelmeye başladığından hafifçe geriye attığım birkaç bilinçsiz adım ne yapacağını kestiremiyor olmamdandı. Karanlıkta duran bedenlerin, ışık vurmadığında gölgeleri belirmezdi. Mark, benim gözümde hep mi karanlıktaydı yoksa ışık ona hiç mi uğramamıştı bilmiyordum.
"Reddediyorsan kendi başıma ineceğim ve uyumaya gideceğim, penceremi kapatarak."
Cümlesinin sonuna kondurduğu can alıcı cümleler ağzımı, ucuz bir kilit ile kilitlerken az sonra felaket senaryoları üzerinde konuşmaya başlayabileceğimi o da ben de biliyorduk. Fakat daha fazla beklememin zararı sadece mideme olmayacağından Mark'ın sağlam koluna, kolumu geçirip sardım ve atacağım her adım için fazla fazla nefes almaya çalıştım. Merdiven şu halim için tam bir çukur basamağıydı ve her inişimde acıdan sırılsıklam olabilirdim.
Mutfaktan çıkıp dış kapıya ulaştığımızda yardım amaçlı kapıyı açtı ve kapının yanındaki ünitenin minderinin üzerine öylece atılmış yedek anahtarı alıp kapıyı ardımdan kapattım. Mark'ın verdiği anahtar odamda bir yerlerde kayıplara karışmış olmalıydı.
Apartman çok katlı olmadığından yapılması gerek görülmemiş asansörün yokluğu tüm derdini taşıyan belime şiddetli bir fırtına rüzgârı gibi çarpmıştı, ben de havada uçmaya vakit bulamadan bedenimi ağacın dallarına taktırmıştım.
"Gerçekten inemem dersen bileğimi sıkman yeterli Rose." dedi Mark.
Daha şimdiden içimden inemeyeceğimi mırıldanan bir melodi duyduğumu ona söylemeyecek olsam da yine de minnetimi tüm mimiklerime sıkıştırıp Mark'ın samimiyeti belli olan sorusuna kısa bir cevap vermiş olmak için gözlerine kısaca bakıp yürümeye devam etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Feelings / Mark Lee
FanfictionÇünkü duyguları bulmak zordur. Mark Lee 2020 Tamamlandı