1.0

73 6 0
                                    

Ilık esinti, koşarken zemine vurduğum ayaklarımın altından savrulurken kısa saçlarım güneşten hafifçe kısılmış gözlerime giriyordu. Yine okuldan eve koşarken hızımı alamayıp diğerlerini çok çabuk arkada bırakmış, apartmanın önüne geldiğimden asfalta sürterek yavaşlattığım adımlarım apartmanın çimenle döşeli bahçe kısmında birbirine dolanmıştı. Ben de dengemi sağlamakla uğraşmayı umursamadan gelişigüzel düştüğüm çimenlerin üzerinde yatar pozisyona geldim.

Apartmanın gölgesi, güneşin bulunduğum tarafa gelmesini engellese de yattığımda gökyüzünü süzen suratım güneşin kenarlarına değerken rahatsız olduğundan kısılmış gözlerim sayesinde büzülmüştü. Bir yandan bulutları izlerken gölgesi tenimi diken diken etmiş esintiyle keten ceketimin önünü bağlamak için parmaklarımla ceketin düğmesiyle iliği tutuyor, bir yandan da Hyunjinleri bekliyordum. Bir anlığına bizim balkon tarafına kayan gözlerim, hemen altındaki balkona çıkan Mark'ı hemen seçmişti.

Islak sarı saçları gölge altında bile parlarken, alnına kâkül biçiminde düşmüş, gözünde yuvarlak kemik gözlükleriyle avcuyla ıslak saçlarını alnında sağa sola sallayıp gökyüzüne ardından bakışlarımı hissetmiş olacak ki yerde yatmış bana çevirdi gözlerini. Onunla dalga geçtiğimi belli edecek bariz gülümsemeyi dudaklarıma iğneleyip yanlara yorgunlukla bıraktığım kollarımı kafamın üzerinde birleştirip kalp yaptım ve dişlerimi göstererek güldükten sonra sağ gözümü kırpıp Mark'ın bakışlarının iğrenmeyle çalkalanıp balkonu terk etmesini bekliyordum.

Fakat tepkisizlikle beraber durulanmış mimikleri bedenimi görebileceğinden şüphelenip sadece yerdeki çimenleri izliyor sanmıştı. Birkaç saniye sonunda Hyunjinlerin ayak sesini duyduğumda Mark'ın balkondaki boşluğunu da görmüştüm.

"Olimpiyatlarda koşucu mu olacaksın Rosy?" diyen Hyunjin, nefes girmeyen ciğerlerine derin derin nefesler çekerken ağzından kelimeleri tükürmüştü.

"Hayır aptal, olimpiyatlarda koşanları çekerken onlardan daha hızlı koşan kameramanlardan olsun." Diyerek gülerken pek de güçten düşmemiş gibi duran Olivia çimenlere oturup uzun siyah, atkuyruğu yapmış olduğu saçlarını bacağımın üzerinden attırıp yatar pozisyondaki bedenimin bacaklarıma yattı. Bir bebek gibi sürekli aynı şekilde bacaklarıma yatıyordu, yatmadan önce saçlarını çimenlere doğru sarkıtırdı.

"Geleceğim hakkında başka önerisi olan varsa elini kaldırsın ki kırabileyim." Dediğimde Hyunjin'in yanıma oturduktan sonra yavaşça havaya kaldırdığı eline sarılıp kendime doğru çektim, iki kere havada tokatlayıp alnımın üzerine bıraktım. Böylece elinde kalmış bir gram soğukluk, kızarmış yanaklarıma buz etkisi yapacaktı.

"Rose, akşam için bir şey konuşacaktık." Deyip devam etmek için onay bekler gibi cümlesini keserek başını kaldırıp yandan bana bakan Olivia'yı devam etsin diye dediğine kafamı aşağı yukarı evet biçiminde salladım.

"Akşam birkaç bina ilerideki perili apartmanda birkaç oyun oynamak ve vakit geçirmek için buluşacağız." Dedi.

Söylediklerini tekerleme gibi bilinçsizce sıralamadan söylerken yan taraftaki çimenleri parmakları arasında sıkıştırıp kopartıyor ve Hyunjin'in tarafına atıyordu. Hyunjin ise elini o kısacık süre zarfında alnımdan çekmiş ve telefonuna sarılmıştı. O, online oyundaki silah seslerinin yerini tespit ederken ister istemez Olivia'yı görmezden geliyordu.

"Kimlerle buluşacaksın ki?" dediğimde kafasını geri koyduğu yerden çekip oturur pozisyona geçti ve bakışlarını bedenimde gezdirdi. Yağmur çiselerken bile ıslatıyordu. Olivia'nın bu aşırı sessiz tavrı hiç hoşuma gitmemişti.

Feelings / Mark LeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin