1.5

60 3 0
                                    

"Rose, kıçını kaldırıp gitme taraftarı değilsen dış kapıyı kapatır mısın hemen?" diyen annemi duymazdan gelerek koridorda enden uzayan, geniş aynanın altında duran ayaklı komedinin ayağına başımı yaslar vaziyette oturmuş, dışarıdaki merdiven basamağına çöküp sırtını korkuluklara yaslamış elindeki telefonla ilgilenen Mark'a bakıyordum.

"Hyunjin'e veda etmek istemiyorum." Derken kafamı yasladığım yerden çekip avuçlarımı şakaklarımın üzerine bastırarak başımı iki elim arasında sıkıştırdım. Mark, lafımın ardından iki saniye daha parmağını ekranda oynattıktan sonra kafasını kaldırıp ciddi olup olmadığıma bakarken iki dudağını birbirinden ayırmıştı. Bir şeye şaşırmış gibi gözükmüyordu, tokat atmadan önce içinde hafiften inanamama ve yüzde yüz mal olduğuna karşı vermiş olduğun kanaatteki surat ifadelerine benziyordu.

"O Kore'deyken telefondan görüntülü görüşürsünüz o zaman, tabi vakit bulup da telefonlarını açarsa." Dedi ve oturduğu yerden bacağını hafifçe öne doğru uzatıp pantolon kumaşını rahatça hareket ettirebilecek hale getirdikten sonra telefonunu cebine atıp ayağa kalkmak için yanındaki merdiven korkuluklarından yardım aldı. Gözümün önüne sinirden kabarmış saçlarımla anneme Hyunjin'le yine görüşemediğim hakkında yakınırken kapının önüne doğru ittirilişimin hayali düştüğünde vücudum adeta şok yemiş gibi tepki göstererek ayağa kalktı.

"Neden telefonlarımı açmayacak olsun ki onun en yakın arkadaşıyım ben." Diyerek ardına kadar açık kapının yüksek mermerine kadar yürüdüm. Ayaklarımda çoraplarım olsa bile mermerin soğukluğunu bedenimde hissetmiştim.

"Bilmem çok fazla bu tür şeylerle uğraşmalarına izin vereceklerini pek sanmıyorum."

Sustuktan sonra merdiven tarafından çekilip kapıya doğru geldi ve tam önümde durduğunda onun da ayakkabısının ucunun mermerin diğer tarafına sürttüğünü görmüştüm. Hafifçe kafasını içeri doğru uzatınca kafası tam kafamın yanında durmuş, sol kulağı sol kulağıma doğru hafifçe sürtmüştü. Fakat o kadar silik bir sürtünüştü ki saniyeler içinde kaybolmuştu.

"Sanırım Rose gitmemekte gayet kararlı, ben izninizi isteyip aşağıya kaçıyorum. Büyükannemin yanına dönsem iyi olacak."

Annem mutfaktan Mark'ın söylediklerini onaylar gibi sesler çıkartırken "Kapıyı da kapatın artık." Dedi.

Sinirden kızarmış olabilecek yüzüme eğleniyormuş gibi bir surat ifadesiyle bakıp kafasını yavaşça yukarıdan aşağıya sallayıp önümden çekilecekti ki kolundan tutup gitmesine engel olmayı denedim. Üzerine geçirmiş olduğu siyah gömlek parmaklarımın içinde anında kırışırken diğer tarafa dönük kafası tekrardan bana doğru fevrice dönmüş, adeta ağzımın içinde hissettiğim sesiyle "Ne var yine?" diye bağırmıştı. Apartmanda sıkışmış bir aslan kükremesine benzeyen sesi elimi kolundan çekip ağzıma doğru tutmama neden olmuştu. Şaşkınlığımın etkisi daha büyük olsun diye gözlerimi kocaman açarak büyültmüş, Mark'ın sinirden kırışmış kaşlarını süzüyordum. Bu çocuğun içinden olmadık zamanlarda olmadık yaratıklar çıkıyordu, buna şaşırmamayı öğrenmem lazımdı.

Mark'la birbirimize bakmaya devam ederken kafama çarpan sert cisimle dengemi kaybedip çoraplarımla beraber dışarı adımladım ve Mark'ın alçılı koluna tutunmak zorunda kaldım. Ne yaptığımı fark ettiğim ilk anda elimi alçısından çekerek kafamı özür diler bir biçimde yukarıdan aşağıya doğru oynattım.

"İki saattir tekrar tekrar aynı şeyi söylüyorum, defol git de arkadaşına veda et. Kapı biraz daha açık durmaya devam ederse ikinizin kafasında kıracağım kapıyı."

Mark, vakit kaybetmeden korkuyla kafamın acısından sulanmış gözlerimle iki büklüm halimin arkasına doğru saklanmaya çalıştığında sözlü olarak dile getirmemiş olsam da özür dilediğimden anında pişman oldum.

Feelings / Mark LeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin