Malfoy Malikanesi [Dramione]

2.6K 117 26
                                    

Annesi, babasının oturduğu koltuğun yanına yaslanmış ve ona doğru eğilmişken, ikisi karamsar bir şekilde fısıldaşıyorlardı. Kendisi ise süslü mermer şöminenin karşısına yerleştirilmiş diğer koltukta oturmuş, yanık odunları ve külleri inceliyordu. Hogwarts'ın sıkıcı ve kasvetli havasından kurtulmak için Paskalya tatilinde eve dönmenin iyi bir fikir olacağını düşünmüştü ama bu daha da beterdi.sürekli buradaydı. Etrafındakilere tehditkar bir tıslamayla emirler veriyor ve bir şeyler istediği gibi gitmediğinde salonun ortasında cesetlerden bir yığın bırakıp gidiyordu. Okula geri dönmek için dakikaları sayarken odasından çıkmıyordu ama acı dolu çığlıkların kulaklarına dolmasına bu bile engel olamıyordu. 

Neyse ki bugün, yalnızca kendi başına halledebileceği, Ölüm Yiyenlerini yollayamayacağı bir işi için dışarıdaydı ve Draco da sonunda odasından çıkabilmişti. Tamamen kafadan çatlak olan teyzesi Bellatrix'in onlarla birlikte salonda durmaması da onu biraz rahatlatıyordu tabi.

Annesi bir anda zarifçe başını pencereye doğru çevirip sırtını dikleştirdi.

"Birileri geliyor." Babası oturduğu yerden kalkmak için yeltendiyse de kadın onu durdurdu.

"Ben giderim." Kadın bunu dillendirmese de kocasının asasız hiçbir şey yapamayacağını ima ettiğini hepsi biliyordu. babasının asasını aldığından beri, adam evin içinde sudan çıkmış Garkenez gibi dolanıyordu. Annesinin sarı saçları kapıda gözden kaybolurken Draco ve babası sessizce oturdular.

Aradan birkaç dakika geçmişti ki kadın arkasında pislik içindeki dört büyücüyle içeriye girdi. Babasıyla ikisi anında ayağa kalktılar. Draco Greyback'i gördüğünde içinden bir şeyler çekilmiş gibi hissetti. Adam tek eliyle birbirine bağlanmış mahkumları tutuyordu. Kendisine yüzü dönük olanın suratı kocaman ve pembeydi, sanki yüzlerce arının saldırısına uğramış gibi. Onun dışında diğerlerini tam olarak göremiyordu çünkü Greyback'in koca cüssesi araya girerek görüşünü engelliyordu.

"Bu da ne?" dedi babası onlara yaklaşarak.

Draco ise hala Greyback'in arkasında kalan mahkumlara bakıyordu. Kahverengi yele gibi saçlar gözüne takıldı. Daha o saniye kalbi deli gibi atmaya başladı. Acaba?

"Potter'ı ele geçirdiklerini söylüyorlar." dedi annesi soğukça. Draco'nun başı tekrar mahkumlara doğru çevrildi. O zaman doğruydu, gerçekten de oydu. "Draco, buraya gel." 

O zamana kadar koltuğun yanından ayrılmamıştı ve şimdi annesine doğru ilerlerken bacakları titriyordu. İlerledikçe görüş açısı onları görebileceği kadar düzelmiş de olsa bakmaya cesaret edemedi, yoksa bakışları onu ele verir diye korkuyordu. Draco'nun ağır hareketleri karşısında Greyback yüzü şiş olan çocuğu avizenin tam altına gelecek şekilde sertçe iteledi. 

"Ee, çocuk?" diye hırlarken ağzından tükürükler saçılmıştı.

Draco mesafesini koruyarak çocuğa baktı. Birer yarık halini almış göz kapakları arasından yeşil gözlerinin şöminenin üzerindeki aynaya kilitlendiğini gördü, Draco'yla göz göze gelmekten kaçınıyordu. Ona bakarken arkasında bağlı duran Weasley'nin kızıl saçları gözlerini alıyordu. Çocuk her ne kadar kendisine hiç benzemese de, onun Potter olduğundan adı gibi emindi. Ama bunu söylerse ne olacaktı? Onlara ne yapacaklardı? Açıkçası Potter ve diğerleri umrunda değildi, tek umrunda olan şimdi Potter'ın solunda korkudan tir tir titreyen kızdı. 

"Evet, Draco?" dedi babası hevesle. "O mu? Harry Potter mı?"

Potter'a bakışları kendini ele verebilir diye ona bakmaktan çekindi ve gözlerini kaçırdı.

Hogwarts GünlükleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin