Bakanlık koridorlarında yürürken ve kalbim öfkeyle çarpıyordu. Aslında neye öfkeli olduğumu bile bilmiyordum. Kardeşimi yıllar sonra ilk kez görmüştüm. Çocuk daha yeni erişkinliğe ulaşmıştı ama gözüme olduğundan çok daha yaşlı görünmüştü. Ağzının kenarlarında çizgiler oluşmuş ve gözaltları çökmüştü. Bunun sebebini biliyordum aslında, son zamanlarda kardeşimin efendisiyle arası eskisi gibi değildi.
James ve Lily'nin düğününde Remus onu ormanın kıyısında dolanırken bulduğunda, Reg çoktan bir Ölüm Yiyen olmuştu bile. Ama yaptığından da pişman olup Remus'tan yardım istemişti. Yaptığı hareketlerin sonuçlarını bile öngöremeyecek kadar aptaldı! Şimdi de çok sevdiği annesini kaybetmek, özellikle de bunun için kendini suçlarken, kardeşime çok ağır gelmiş olmalıydı.
İtiraf etmek istemiyordum ama biliyordum ki Reg'i böyle görmek beni üzüyordu.
"Black."
Daha sesine dönemeden Marlene koluma girdi. Üzerinde resmi bir cübbe vardı ve uzun saçlarını ensesinin arkasında toplamıştı. Kucağında koca bir tomar kağıt taşıyordu.
"Burada ne yapıyorsun, Marla."
"Ben burada çalışıyorum, Patikafa." dedi kız koluma yumruk atarak. Marlene gerçekten de Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi başkanına asistanlık yapıyordu ve bu yüzden de sürekli Bakanlıktaydı. Asıl yaptığı şey ise Yoldaşlığa içeriden bilgi sızdırmaktı çünkü Bakanlık Ölüm Yiyen kaynıyordu ve kime güvenileceğini asla bilemiyordunuz.
"Nasıl geçti?" diye sorduğunda buraya geliş sebebinin yalnızca kucağında taşıdığı kağıtlar olmadığı anlaşılmıştı.
"Miraslarını falan istemediğimi söyledim."
Sessizce söylediğim şeyi kabullendiğinde yanımda yürümeye devam etti. Son zamanlarda Bakanlık koridorları çok sakindi, kimse ofislerinden çıkmak istemiyordu. Marlene'le birlikte asansörü beklediğim sırada da etrafta kimseler yoktu.
"Reg kötü görünüyor."
Reg'in çökmüş suratını aklımdan bir türlü çıkaramıyordum, bir süre bana rüyalarımda dadanacağına da emindim. Marlene düşüncelerimi okumuş gibi elime uzandı. Bir süre konuşmadan birbirine kenetli ellerimize baktık.
"Ona bir şey olmasından korkuyorum ama benimle konuşmuyor."
Asansör olduğumuz kata gelip kapılarını açtığında içerisinin de boş olduğunu gördüm. Kapıdan girip Atrium'a gitmek için tuşa bastım.
"Annemin ölümünden Reg eminim ki kendini suçluyor, bunu görebiliyorum. Ölüm Yiyen olduğundan beri annemle ilgilenmesini bırak, kendine bile doğru düzgün bakmıyor."
Marlene elini yanağıma koydu ve büyük ela gözleriyle bana baktı.
"O seçimini yaptı, Sirius. Sonuçlarıyla kendisi yüzleşmeli."
"Biliyorum," dedim isteksizce ama Marlene sözümü kesti.
"Bak, yıllardır onun yaptığı hatalar yüzünden kendini yıpratmanı izledim ama artık bunu istemiyorum. Seni seviyorum. Ve seni daha fazla üzgün görmek istemiyorum." Avuçları hala yüzümün iki yanındayken Marlene beni kendisine doğru çekip fısıltıyla konuştu. "Birlikte ne kadar zamanımız kaldığını bilmiyorum."
"Marlene..."
"Biliyorum, biliyorum, özür dilerim." dedi elinin tersiyle, yanağından aşağıya doğru akan tek bir gözyaşını silerek. Sonra bana bakıp muzipçe sırıttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hogwarts Günlükleri
FanfictionBir zamanlar Hogwarts'ta bulunmuş olanların hikayeleri... Belki bir zamanlar aynı yatakta uyudular, aynı sandalyede oturdular. Hatta belki bir sıraya kazıdıkları isimleri yan yana duruyor. Ama siz hiç onların hikayelerini onların gözünden görmedini...