"The Greater Good"dan esinlenilmiştir...
Dalgaların kıyılara vuruken çıkardığı sesler dışında kumsal sessizdi. Kayalara tünemiş deniz kuşları, sessizlikte bir şeyler duymaya çalışır gibi kafalarını oradan oraya çeviriyorlardı. Bu ıssız yerde her şey olağan düzeninde ilerliyordu. Zamanla güneş gökyüzünde yavaşça alçalacak, birkaç martı havalanacak ve güneş tamamen battığında sahil herzamankinden daha da tenha görüncekti.Dalgaların köpükleri kıyıya vururken, kumları hareketlediren bir hava akımıyla birlikte kumsalda dört kişi beliriverdi. Üç delikanlının yanında, bebek mavisi elbisesiyle sırıtıyordu dörüdüncüleri olan kız. Sanki yüksek bir yerden oraya atılmışlar gibi, dördü de farklı yönlere doğru devrildiler. Hepsi kendilerine gelemeden önce bir süre yerde öylece kaldılar.Diğerleri ayaklanmaya çalışırken, kız sarı saçları başının etrafında dağılmış bir şekilde orada yatmaya devam etti. İlk ayağa kalkan genç nerede olduğunu anlamak istercesine, çıldırmış gibi bir o yana bir bu yana bakıyordu. O sırada ötekiler de kendine gelmişti. İkinci ayağa kalkan genç, uzun kumral saçlarından kumları silkmek istercesine parmaklarını başında gezdirdi.
"Neredeyiz böyle?" dedi ilk ayağa kalkan, kumral saçlıya.
"Burayı nereden biliyorsun?" diye sordu o da, cevap vermektense.
"Bizi buraya ben getirmedim, Albus." diye karşılık verdi, sarı saçları rüzgarda dalgalanıyordu. Albus ona cevabını tartarcasına bakarken, hala kumlarda oturur pozisyonda duran üçüncü genç konuştu.
"O yaptı." dedi başıyla kızı işaret ederek. "Bizi buraya getiren oydu."
Sarışın olan bakışlarını kıza çevirdiğinde, kız hala kumların üzerinde yatıyordu. Hatta kendinden bahsedilince yana doğru dönüp cenin pozisyonu aldı. Yerdeki çocuk da sonunda ayağa kalktı ve koşar adımlarla kızın yanına gitti.
"Bu yerle ilgili bu kadar önemli olan da ne?" diye sordu sarışın olan hiddetli bir şekilde. Konuşurken hafif bir aksanı olduğu seziliyordu.
"Sessiz ol, Gellert!" dedi üçüncü genç. Kızı omuzlarından tutarak oturur pozisyona getirmişti. "İkiniz de yettiniz artık!" Bunu söylerken Albus'a da bir bakış atmıştı.
"Bak, ne sen ne de kız kardeşin umrumda değilsiniz. İkiniz en başında planımızın parçası bile değildiniz."
"Planların onun daha da dengesiz hale gelmesine sebep oldu." dedi, hala kızı tekrar kumların üstüne yığılmasın diye omuzlarından destekliyordu.
"Aberforth, bu onunla benim aramda." diye araya girdi Albus.
"O zaman hallet şunu. Bunun parçası olmayacağım."
"Peki, ikiniz de gidin." dedi Albus kardeşini başıyla onaylayarak.
Aberforth kızkardeşinin omzunu sıvazladıktan sonra onu bırakarak ayağa kalktı, Albus'a doğru yürüdü.
"Bunu bitir ve eve gidelim." Sonra da geriye kızın yanına yürüdü. Kızı ayağa kaldırarak Albus ve Gellert'tan uzağa doğru götürmeye başladı.
O ana dek sessiz kalmayı tercih ederek bir şey söylememiş olan Gellert, Albus'a döndü. O anda iki mavi göz, gökyüzü ile denizin ufuk çizgisinde buluşması gibi birbirini buldu.
"Kardeşin için planlarımızı değiştimeyeceğim, Albus."
"O aileden, Gellert."
"Peki, ne zamandan beridir aileni gerçekten umursar oldun?" Albus bir anlığına bakışlarını yere indirdi ancak kendini toparladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hogwarts Günlükleri
FanficBir zamanlar Hogwarts'ta bulunmuş olanların hikayeleri... Belki bir zamanlar aynı yatakta uyudular, aynı sandalyede oturdular. Hatta belki bir sıraya kazıdıkları isimleri yan yana duruyor. Ama siz hiç onların hikayelerini onların gözünden görmedini...