Sırtımdaki batma hissiyle taş zeminde doğruldum. Tepemdeki küçük pencereden karanlık hücreye loş bir ışık yansıyordu. Işık etrafa aydınlık vermek yerine, sadece donuk gri zeminde kare bir leke oluşturuyordu. Zorla aydınlığa doğru süründüm ve suratımı ışığa vererek uzandım. Soğuktan titreyen kemiklerim, güneşten zar zor hücreme ulaşan güneş ışığıyla biraz rahatladı. Ruh Emiciler de uzaktaydı.
Şimdi bir Çikolata Kurbağa için neler vermezdim.
İçimi dolduran soğuk ürpertiyle gözlerimi açtım. Yüzüme vuran ışık yok olmuş, gökyüzü güneşin batışıyla karanlığa bürünmüştü. Fark etmeden uyuyakalmış olmalıydım. Diğer hücrelerden gelen çığlıkları sanki yanı başımdalarmış gibi duyabiliyordum. Soğuk gittikçe yaklaşan bir sürünme sesiyle artarken korkuyla kendimi duvarın köşesine attım. Sindiğim yerde titreyerek kapıya doğru baktım. Bu lanet yerde tutsakları alıykoymak için parmaklıklar bile yoktu. Buraya getirilirken gördüğüm kadarıyla sadece katlar arasında kilitli kapılar vardı, o sülükler hücrenizden çıkamamanızı garantiliyordu zaten. Onlar etraftayken nefes almak, hatta göz kırpmak bile bu kadar zorken, kim hücresinden çıkmaya yeltenirdi ki?
Kapısız bir kemer halinde dikilen hücre girişime gölgeler düşerken kalp atışlarım daha da hızlandı. Herbir gözeneğimden çıkan soğuk terleri teker teker hissedebiliyordum. Gölgeler, kendisinden daha karanlık olan sahipleriyle birleşirken göğsüme oturan o tanıdık ağırlık, nefes almayı benim için neredeyse imkansız hale getirdi.
En başında onlara katlanmak bu kadar zor değildi. Soğuk ve karanlık bedenimi sararken kötü anılardan kaçmak o zaman daha kolaydı. Gözlerimi kapatıp onun yüzüne odaklandığımda her şey daha hızlı kayıp gidiyordu. Ama şimdi, soğuk tüm kemiklerime işlyor ve onları her an kırılmaya hazır cam çubuklara çeviriyordu, karanlık ise zaten her yerdeydi. Kalbimdeki ve ruhumdaki en küçük köşeye bile sahipti artık. Sülüklerden hiçbir anımı saklayamıyordum, aydınlık hatıralarımın hepsini karanlık olanlar yutmuştu. Tanıdığım insanların yüzlerini hatırlamak artık bana rahatlama değil acı veriyordu.
Çatalak, en iyi dostum... Gülerken nasıl görünüyordu? Ya da o hiç güler miydi ki?
Tepeden gelen yeşil ışık yüzüme vururken bahçeyi koşar adım geçiyorum. Menteşelerinden yamulmuş sokak kapısını acı gıcırtılar eşliğide kenara çekip içeriye giriyorum. Tanıdık eve girdiğimde refleks hareketlerle sola, uzun koridora doğru dönüyorum. Ancak yerdeki karaltı daha fazla ilerlememi engelliyor. Lütfen bir Ölüm Yiyen olsun. Lütfen bir Ölüm Yiyen olsun. Lütfen...
Kalbim sıkışarak yerde yatan karanlık yığına ilerliyorum. Görüşüm bulanıklaşıyor ama neden olduğunu anlamıyorum. Gözlerimi kırpıştırdığımda görüşüm düzeliyor, bir şeylerin yanaklarımdan sıcak sıcak aktığını hissedebiliyorum. Yanına geldiğimde yerde yatan karaltının yanına çöküyorum.
Bir eli çocuk odasının açık kapısına doğru uzanmış. Her ne kadar o yöne bakmamış olsam da, beynimin gerisinde bir nokta orada da bir şeklin kıpırtısız yatmakta olduğunu algılayabiliyor. Sonunda önümde yatan şeklin yüzüne bakabiliyorum, karışık siyah saçları, şimdi her zamankinden daha da beyaz görünen yüzüyle tezatlık içinde. Ela gözlerinin gerisinde yaşama dair hiçbir parıltı yok.
Farkındalıkla, görüşümü kızıla boyayan öfke bedenimin kontrolünü ele geçiriyor ve acıyla haykırarak ayağa kalkıyorum. Ev demeye cesaret edebilmiş olduğum tek yer olan bu harabeden Cisimlenirken aklımda tek bir isim yankılanıyor, gözümün önündeyse James'in boş bakan gözleri...
"Lütfen." diye yalvardım farkında olmadan. Lütfen izin verin de hatırlayayım.
Aldığım nefesler gırtlağımdan ileriye gitmiyordu sanki. Yardımı olacakmış gibi parmaklarımla boğazımı pençeledim ama soğuktan uyuşmuş bedenim bu uğraşıma hiç tepki vermiyordu. O kadar üşüyordum ki sırtımı yasladığım soğuk duvar bana sıcacık bir battaniyeymiş gibi geliyordu. Vücudumu duvara daha da bastırdım ama gidip gelen bilincim, dik durmama engel oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hogwarts Günlükleri
FanfictionBir zamanlar Hogwarts'ta bulunmuş olanların hikayeleri... Belki bir zamanlar aynı yatakta uyudular, aynı sandalyede oturdular. Hatta belki bir sıraya kazıdıkları isimleri yan yana duruyor. Ama siz hiç onların hikayelerini onların gözünden görmedini...