Malfoy Malikanesi 2 [Dramione]

2.1K 130 51
                                    

"Draco, şu pislikleri dışarı taşı," dedi sevgili teyzesi, buyurgan bir sesle. Adının söylenmesiyle yerinde hafifçe sıçramıştı. "Eğer onları öldürmek yemezse," diye devam etti alayla."benim için onları avluda bırak."

Geçen sene Astronomi Kulesi'nde olanları sürekli Dreco'nun başına kakmaktan hoşlanıyordu kadın ama onun için başarısızlığı çok da önemli değildi. Sonuçta o Ölüm Yiyenleri içeri sokmuştu ve bu yüzden ailesi zarar görmemişti. Kendisi... Şu an iyiydi.

Ancak anlaşılan bu Bellatrix için yeterli değildi.

Yerde yatan Avcılar'a yönelerek asasını salladı ve adamlar görünmez sedyeler üzerinde havalandılar. Aslında odayı terk etmek istemiyordu ama çatlak teyzesi şu an yeterince öfkeli görünüyordu zaten. İşini hızlıca halledip hemen geri dönecekti, kızı gözünün önünden ayırmak istemiyordu.

 "Draco ile böyle konuşmaya cüret-" diye çıkışmaya başlamıştı annesi ki Bellatrix'in onun sözünü bağırarak kestiğini duydu. 

"Sessiz ol! Durum hayal edebileceğinden daha ciddi-"

Ancak peşinde baygın adamları sürükleyerek odadan çıkarken sesler azalarak duyulmayacak hale geldi. Giriş holünün sonuna doğru ilerlerken asasını salladı ve çift kanatlı kapı açılarak geniş avluyu gözler önüne serdi. 

Adamları avluya yığdıktan sonra kapıya yöneldi. Ama içeri adım atmak için cesareti yoktu, sadece ciğerleri acıyana kadar bağırarak buradan uzaklaşmak istiyordu. Birazdan olacaklardan korkuyordu.

Çok korkuyordu. 

Zaten hayatı boyunca korkağın teki olmuştu ama bu sefer kızı arkasında bırakıp gidebilecek miydi? Başka ne yapabilirdi zaten? Eğer oradan ayrılıp olacaklardan uzaklaşırsa asla ne olduğunu bilemezdi ve canı acımazdı.

Kahramanca.

İçeri girip ne olacaksa onunla yüzleşmeye karar verdi. Holde uzun ve kararlı adımlarla ilerlerken salondan korkunç, kan dondurucu bir çığlık yükseldi. Malfoy Malikanesi'nde yaşamanın en kötü yanı neydi biliyor musunuz? Ev o kadar büyüktü ve sade döşenmişti ki, en küçük fısıltı bile duvarlardan yankılanıp kulağınıza ulaşabilirdi. Ve bu ses, bu ses bir fısıltı değildi.

Ayakları yere zamklanmış gibi olduğu yerde kalakaldı. Orada bağlı olanın Hermione olduğunu itiraf ettiğinde kalbini söküp attığını düşünmüştü ama şimdi o kalp iki ciğerinin arasında şişip kocaman olmuştu ve bir yandan nefes almasını engellerken öbür yandan da kanıyordu. Acıyordu.

"Bu kılıcı nereden aldınız?" diye bağırıyordu kadın. "Nereden?"

Nabzı kulaklarında yankılanırken bir cevap bekledi. Cevap ver, diye yalvardı kıza içinden. 

Cevap öncekinden de daha acı bir çığlık oldu. Buzları bir anda çözülmüş gibi donakaldığı yerden fırladı ve içeri girdi. Karşılaştığı görüntü yine onu olduğu yere çivilerken kıza bakmaktan başka bir şey yapamadı. Cadı sırtı Draco'ya dönük duruyordu ve asasını yerde kıvranan kıza doğrultulmuştu. Kızın düzgün dişleri sıkılıydı ve güzel yüzü acıyla buruşmuştu. Gırtlağından kesik kesik ve yorgun haykırışlar yükseliyordu. 

Draco bu acıya yabancı değildi. Kendisine doğrultulan asanın görüntüsü canlandı kafasında ve ardından gelen ızdırabı. Sanki damarlarında dolaşan kan değil de asitmiş gibi hissediyordu. Uzuvları istemsiz hareketlerle kasılıp gevşerken tek yapabildiği haykırmak ve bitmesini beklemekti. 

Fark etmeden kendisi de kız gibi dişlerini sıkmıştı, elleri yumruk halindeydi ve sanki midesine bir darbe almış gibi hafiften iki büklüm olmuştu. Sanki işkenceye uğrayan kendisiymiş gibi orada durup bitmesini beklemekten başka bir şey yapamıyordu. 

Hogwarts GünlükleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin