Yazdığım mesajdan sonra Berk'in yüzündeki afallamış, şaşkın ifade apaçık görülüyordu. Parmaklarını biraz klavyede gezdirdikten sonra kaşlarını çatıp, mesajı sildi. Tekrar gözlerime baktı ve telefona döndü. Bende yazdığı mesaja odaklanmıştım.
Berk: Bu ne demek oluyor?
Dudaklarımı ısırarak derin bir nefes aldım. Fatih'te yoktu ki. O olsa akıl verirdi. Ne yazacaktım şimdi. İçimden geldiği gibi davranmalıydım.
Gökay: Aslına bakarsan, sana yalan söyledim.
Berk: Ne yalanı??
Gökay: O kız kardeşim filan değildi. Yalan söylemiştim.
Berk: Ama neden? Hem ben yalan söyleyen insanlardan hoşlanmam.
Biliyordum. Yalan en hoşlanmadığı şeydi. Ama iletişimimizi bir şekilde ilerletmem gerekti. Belki şimdi yapacağım salaklık yüzünden Fatih'ten azar işitebilirdim. Ama çokta düşünmemek lazımdı şimdi.
Gökay: Yalan söyledim çünkü kimseyle konuşmuyorsun neredeyse.
Berk: Bu nereden çıktı? Hem ayrıca bu sizi neden ilgilendirir?
Gökay: Şöyle ki ben seninle arkadaş olmak istiyordum. Ve bu şekilde bir mesaj dikkatini çekebilir diye düşündüm.
Berk: İyi de neden benimle arkadaş olmak isteyesiniz ki?
Gökay: Arkadaş olmak için nedene ihtiyaç var mı?
Berk: Doğru.. Şey o zaman yanıma neden gelmiyorsunuz ki?
Bayılmaktan korkuyorum, kalbimin sesini duyup anlamandan korkuyorum, en çokta seni üzebilmekten korkuyorum.
Gökay: Öyle işte ben de yüzyüze iletişimlerde iyi değilim. Böyle mesajla da arkadaş olamaz mıyız?
Berk: Bunu reddedersem sizi kırmış olur muyum?
Gökay: Arkadaş olmak isteyenleri reddetmek büyük bir kabalıktır. Ve sanırım biraz kırılırım?
Berk: O zaman sanırım bunu kabul edebilirim.
Gökay: Buna sevindim :)) O zaman arkadaş olmaya ilk olarak , sizli bizli konuşmayı bıraksak?
Berk: Peki, Gökay.
Berk: Zil çaldı gitmem gerek. İyi dersler..
Gökay: İyi dersler :)
{Görüldü}
Kalbim şuan dörtnala koşuyordu. Derin derin nefesler alarak, elimi kalbime koydum. Bir taraftan da engel olamadığım bir sırıtış vardı yüzümde. Onunla arkadaş olmuştum! Bir hafta öncesinde benim varlığımdan bile haberi olmayan Berk'in arkadaşı olmuştum. Bu güzel bir histi. Derse gecikmemek adına hızla okula girip, koridorda ilerliyordum ki bir bedene çarptım. Arkamı dönüp seslendim.
"Afeders- Özgür?"
Özgür boğazını temizleyerek yanıma geldi.
"Nasılsın? Görüşemedik uzun zamandır?"
Onun bu atağına şaşırmamıştım. Gruptaki naif ve şebek kankalarımdan biriydi. İlki tabi ki Fatihti. Biz, Meriçle onlara göre daha sert mizaçlıydık. Bu yüzden Meriç'in bana atak yapma olasılığı yok gibi birşeydi.
"İyiyim. Sen?"
"Bende iyiyim. O gün yani, tuhaf bir tartışma oldu. Fatih hariç Meriç ve benimle arana mesafe koydun gibi. Seni kıracak birşey mi yaptık?"
"Aslına bakarsan biraz yalnız kalmak istiyorum. Şimdi bunları konuşmanın sırası değil. Hem derse yetişmem gerek. Tamam mı? Sonra görüşürüz."
Özgür biraz yüzünü asarak, sadece kafasını sallamakla yetindi.
Yine yoğun bir gün sonunda , kendimi eve atıyordum. Bugün ne Fatihle ne de Özgürle bir daha konuşmamıştım. Bir taraftan da bugün ki heyecanımı paylaşma ihtiyacı hissediyordum.
Heyecanla evimin kapısını açarken her zamanki gibi yalnızlığım suratıma çarpıyordu. İçimdeki hisleri paylaşma isteğime karşın , yalnız ben. Gerçekten acınasıydım. Koridordaki takvime bir çarpı daha atıp, boş gözlerle takvime baktım.
Bugün 52 gün olmuştu. Hiç bu kadar uzun süre gelmemezlik yapmamıştı. Sanırım rekora koşuyordu. Belki de bir köşede ölüp, gitmiştir diye düşündüm kendi kendime. Çantamı tam çıkarıp atacakken, kapının alacaklı gibi çalınmasıyla kaşlarımı çatıp kapıyı açtım. Daire sahibi adam hiddetle bağırmaya başladı.
"Hemen evi boşalt ve defol git! Yeter artık bu kadar müsammaha gösterdiğim!"
"Ne oluyor?"
"Borcunuz gırtlağa dayandı ne olucak?! Boşaltma evi felan çık git sadece! Eşyaları da borcunuzdan sayarım!"
"K-kira ödenmiyor muydu? Ne kadar zamandır?"
"8 aydır kira ödendiği yok baban olucak puşt ödemedi!! Defol şimdi!"
Şaşkınlığımı üstümden atamadan, adam beni yaka paça evden attı. Dışarının rüzgârlı havası beni kendime getirirken, kendi kendime mırıldandım.
"Bi sokakta kalmadığım , kalmıştı amınakoyayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK [bxb]
Teen Fiction•askıda• Artık kendimi tutamıyordum. Sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Titrek sesimle konuştum "Sen sözlerini tutarsın değil mi Berk?" "Ne sözü?" "B-ben ağlıyorum. Yine senin yanında. Senin kapında. Söz vermiştin hani? Ne olursa olsun ağlarken y...