"Gerçekten muazzam bir hızla koşuyorsun ama ormandan çıkmadan hatırlatmak isterim. Sen kraliçesin! Şehrin ortasında deli gibi koşturamazsın!" Renya ejderhanın tepkisi ile önce yavaşladı. Sonra da soluklanmak için durdu. Agust haklıydı.
"Kraliçe gibi görünüyor muyum sence? Kimse dün geceki süslü hatunun ben olduğumu anlamaz." diyerek yanıt verdi Ejderhaya.
"O da diğer önemli konu." dedi Agust iç çekerek "Bu kılıkta konsey binasına gitmen doğru mu sence?"
"Henüz taç giymedim. Ayrıca konseyle yaptığım ilk görüşmede de üzerimde abartılı giysiler yoktu değil mi?"
"Şu an uzun saçlı bir oğlan çocuğuna benziyorsun." dedi Ejderha bıkkınca. Sözlerinin Renya'nın umrunda olmadığını biliyordu.
Ancak Renya, ejderhaya hak verip koşmayı bıraktı. Meydana doğru ilerleyen nispeten kalabalık yolu hızlı ama sakin adımlar ile yürümeye devam etti. Yol kenarındaki dükkanlardan birer ikişer çıkan, birbirine seslenen ve onu selamlayan insanları gördüğünde ise yüzünde bir utanç dalgası gezindi. Sağ eli Kılıç'ın kabzasında, yüzünde mahcup bir gülümseme ile sol elini kaldırdı. İnsanları selamlayarak yoluna devam etti.
Gözlerini sağında ve solunda toplanan insanlardan ayırdığı da karşısında onu selamlayan kadim ağacı gördü. Her bir yaprağı farklı tonlarda olan, yer yüzünün her rengini barındıran kadim ağaç yüzünde güçlü bir gülümsemeye sebep olduğunda Renya, istemsizce diz çöktü. Başı eğik bir biçimde tek dizini yere vurup bir süre bekledi. Başını yavaşça kaldırıp Bukra'nın her bir yaprağında gezdirdi gözlerini. Sonra ayağa kalktı. Elini yeniden kılıcına koyup mütevazı kalabalığa bir kez daha bakabilmek için arkasını döndüğünde yüzündeki gülümseme büyüdü.
Onu gören şehrin her bir sakini, onu taklit edercesine diz çökmüştü. Kadim ağacı tıpkı Renya gibi selamlıyorlardı. Tekrar önüne dönüp bu defa güçlü ama yavaş adımlarla Ejder Yuvasının kapısına vardı. Kapıdaki asker başıyla selamladı Renya'yı
"Hoş geldiniz Prenses." deyip devam etti. "Danışmanlarınız kütüphanede, en doğru muamele ile misafir ediliyorlar. Dilerseniz size eşlik edebilirim." dedi tek nefeste. Renya adamın sözleri ile şaşırsa da yüzündeki gülümsemeyi bozmadı.
"Gerek yok teşekkür ederim. Bana kütüphanenin yerini söylemen yeterli."
"Girişten iki kat aşağıda efendim." dedi genç adam gülümseyerek
Adama teşekkür edip, içeri girdi.
"Gray ve Euria bizden erken davranmış. Neden buradalar?"
"Bilmiyorum Agust, ama öğreneceğiz." diyerek yanıtladı Renya, gergin bir sesle.
Merdivenlerden inerken Bukra'nın damarlarına sahip pervazlara dokundu. İçini saran vesveseden kurtulmak istercesine... Euria hakkında henüz hiç bir şey öğrenememişti. Mare'nin ithamlari kafasını karıştırıyordu.
Üzerinde kütüphane yazan ağır kapıyı hızla açtı. İçeri adım attığında koltukta uzanan Gray'i ve onun karnına başını koymuş biçimde yatan Euria'yi gördü. İkisi de ellerindeki kitabı dikkatle okuyorlardı. Öyle ki Renya'nın farkına varmamışları. Renya küçük bir öksürükle dikkatleri üzerine çektiğinde Euria gözlerini okuduğu kitaptan ayırmadan cevapladı.
"Bizi rahatsız etmemenizi söylemiştim." dedi kuru bir sesle.
"Ah öyle mi danışman hazretleri? Kusura bakmayın burayı kendi sarayım sanmıştım." diyerek yanıtladı Renya gözlerini devirerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERO: Buz ve Su sıfırda buluşur.
FantasyBir varmış bir yokmuş zamanın birinde âdemoğulları, havva kızları, devler, cüceler, periler bir arada huzur içerisinde yaşarlarmış. Birbirlerinden korkmaz ve gizlenmezlermiş. Lakin bu huzur dolu günler bir gün geride kalmış. Çünkü âdemoğullarından...