Adam başını altın sarısı saçlardan ayırdı. Karşısında nemli gözlerle onu izleyen genç kadına baktı özlemle. Sonra yüreğini saran ikinci özleme bir cevap gibi çevirdi başını. Bir kaç adım ötelerinde duran genç adama baktı. Kollarını kızından ayırıp Gray'e döndü. Bir dua gibi süzüldü dudaklarından sözler.
"Oğlum" dedi kollarını açarken. En az Renya'yı sardığı kadar sıkı sarıldı adama.
Gray mahçupça ayrıldı adamın kollarından. Tek eli ile ensesini kaşırken yüzünde huzurlu bir gülümseme belirdi.
"Ben de seni özledim Janos." dedi. Sonra yanındaki peri kızını tanıtmak ister gibi Euria'ya doğru ilerledi. "Aradığımızı bulduk. "dedi gülümsemeye çalışarak. "Adı Euria." Gray belli etmemeye çabalama da Janos'un tepkisinden korkuyordu. Yolculuğa çıkarken adama sevdiği kadını arayacaklarından bahsetmemişti. Bahsetmiş olsaydı Janos, bu yolculukta Gray'i koruması için biricik kızını onunla yollar mıydı?
Ancak Gray'in düşünceleri kuruntudan ibaretti. Janos genişçe gülümsedi.
"Bu mavi saçlar," dedi düşünüyormuş gibi yaparken. "Bir su perisi olduğunu varsayıyorum. Adın da Euria, demek. Sakın sen 'yağmur kadın' olmayasın." dedi, cümlesinin sonuna koca bir kahkaha ekledi Euria samimi bir tebessümle, başını sallamakla yetindi.
"Seninle tanışmak benim için şereftir, güzel kızım. Burada namını çok duydum." dedi Janos.
Huzursuz bir öksürük duyuduldu. Shantan dikkatleri üzerine çekmek istemişti.
"Bak sen şu işe.'' dedi sanki Shantan'ın varlığını henüz keşfetmiş gibi. ''Üç haftadır haber alamadığımız, Karakurt da buradaymış." diye tamamladı sözlerini Janos, imalı bir sesle.
"Aile buluşmanızı bölmek istemem.'' dedi Shantan rahat bir tavırla.'' Selam Janos, beni idare edeceğini biliyorum. Konseye selamımı ilet." dedi Shantan bir nefeste. Sonra arkasını dönüp ilerledi.
"Shan!" diye seslendi ardından sarışın adam. "Gün batmadan çekirdekte ol. Laura'yı kızdırmak istemezsin."
"Tamam." dedi Shantan uzaklaşmaya devam ederken. ''Laura da biraz anlayışlı olsun. Eve gitmem gerek.'' derken geride kalmış dostlarına arkası dönük bir biçimde el sallıyor. Janos onaylamaz bir ifade ile başını iki yana salladı. Sonra iki avcu ile kızının ellerini tuttu.
"Hadi gidelim, annen çok uzun zamandır seni bekliyor Renya."
...
Adım adım şehir merkezine ilerlerken adam mırıldanırcasına konuştu. "Buz Şeytanı ve Sabah Yıldızı demek..." dedi. Sesindeki neşeye tezat bir biçimde başını onaylamaz şekilde sallıyordu.
"Bu şehre haberler hep bu kadar çabuk mu ulaşır? " dedi Gray. Şaşkınlığını gizlemeye çalışarak. Janos başını sallarken keyifli bir kahkaha attı. ''Duyanlarımız var. Şu anı bilirler.'' dedi açıklar gibi. Kastettiği kahinlerdi.
Ortamdaki neşeli olsa da, hüzünlü bir ses araya girdi. Fısıldar gibi konuştu. ''Sana verdiğim söz tutamadım Baba.'' dedi. Başı öne eğik elleri bağlıydı. Cezasını bekleyen bir çocuğu andırıyordu. Mahcuptu. Evden ayrılmadan evvel babasına bir söz vermişti, Gray asla kendini korumak zorunda kalmamalıydı.
Janos önce durdu. Bir adım gerisindeki kızına döndü. Ciddi bir ifade ile baktı önce. Karşındaki sanki yıllar öncesinden o küçük kızdı. 'Agust acıktı.' diyerek ormana kaçmış da geri dönüşünde af diliyordu. Janos dişlerini göstererek gülümsedi.
"Verdiğin söz umrumda değil.'' dedi Renya'ya yaklaşarak. ''İki evladım da yanımda ve sağlıklı. Benim için önemli olan bu." diyerek tek elini kızının omzuna koydu. Kemikli omza dokunduğunda 'zayıflamış' diye düşündü ister istemez. "Yüzündeki hüznü sil. Annen onca zamanın ardından seni tıpkı bıraktığı zaman ki gibi somurtkan görmesin." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERO: Buz ve Su sıfırda buluşur.
FantasiBir varmış bir yokmuş zamanın birinde âdemoğulları, havva kızları, devler, cüceler, periler bir arada huzur içerisinde yaşarlarmış. Birbirlerinden korkmaz ve gizlenmezlermiş. Lakin bu huzur dolu günler bir gün geride kalmış. Çünkü âdemoğullarından...