"Çok üşüyorum."
"Kayboldum"
"Bul beni..."
Genç adam soluk soluğa uyandı kabusundan. Nerede olduğunu anımsayamamış gibi gezdirdi karanlıkta gözlerini.
Tanıdık bir oda ile buluşmadı gözleri. Çok uzun zamandır tanıdık bir yatakta uyanmamıştı. İki gün önce yerleştiği handaydı.
Titreyen elleri ile önce baş ucundaki mumu yaktı. Ses hala kulaklarında yankılanıyordu.
Komodin üzerindeki tabakasını alıp bir sigara yaktı. Sakinleşmeyi umarak bıraktı dumanı dudaklarından.
Hala delice titriyordu. Halbuki o asla üşümezdi. Yatağın ucundaki battaniyeyi beline kadar çekti.
İstemsizce mırıldandı, sigarasının son dumanını üflerken.
"Sen kimsin?"
O çok uzun zamandır içindeydi. Damarlarında dolaşıyordu. Kendini bildi bileli onun her acısını her korkusunu hissederdi. Ama o kimdi?
"Onu bul Gray ve canın pahasına koru"
Babasının son sözleri...
Ne kadar kaçmaya çalışsa da zihnin yollarına akıl sır ermezdi, dönüp dolaşıp bir şekilde onu yine o korkunç gecenin kucağına bırakıyordu.
Sahi ne kadar zaman olmuştu? Sekiz yıl mı? On yıl mı? Belki daha fazlası...
Son akşam yemekleri olduğunu bilmeden oturmuşlardı sofraya. Küçük mutlu bir evleri vardı. O, halası, anne ve babasından ibaretti haneleri. Hiç kardeşi olmamıştı.
Tüm gün el birliği ile çalışırlardı. Küçük bir değirmenleri, az sayıda hayvanları vardı. Mütevazı, huzurlu, çalışkan bir yuva...
Babası haftada bir kez kasabaya iner öğüttükleri unu satardı. Kazandığı para ile eve lazım bir kaç parça eşya alırdı. Tuz, yağ, şeker, Gray'in annesi için güzel kumaşlar, halası için kitaplar...
Ancak Gray'in onunla gelmesine asla izin vermezdi. Gray'in çiftlikten ayrılmasına dahi izin yoktu. Bu sebeple hiç arkadaşı olmamıştı, yaşıtları ile tanışma fırsatı bulamamıştı. En yakın hane yürüyerek onbeş-yirmi dakika uzakta olmalıydı.
Ne kadar ısrar ederse etsin annesinden, babasından hatta nispeten daha yumuşak uüzlü olan halasından dahi izin alamamıştı. Asla çiftlikten ayrılamazdı. Bu yüzden küçüklük yaşlarında hep bir gezgin olabilmeyi hayal etmişti.
Aslında ailesi başlarda bu kadar kısıtlayıcı değildi. Yasaklar Gray'in kendini keşfetmesi ile başlamıştı.
Hikaye yeniden aklından geçince genç adam bir sigara daha sardı ve dudaklarına götürdü.
"Her şey kendimi keşfetmemle başladı." diye fısıldadı, istemsizce.
Avucunu açtı. Önce küçük bir duman belirdi avucunda. Duman değil aslında buğuydu. Sonra o buğu içerisinde buzdan küçük bir heykel belirdi. Bir zamanlar yuvam dediği evin minyatürü... Sonra sıkıca kapattı avucunu. Buzdan ev parçalara ayrıldı.
Yatağından kalkmadan gözlerini yatağın hemen yanıbaşındaki cama çevirdi. Dışarıya temkinli bir bakış attı.
Birilerinin onu görmüş olmasından endişelenmişti. Ancak endişesi yersizdi. Sonra gökyüzünde tamamen yapayalnız kalmış olan aya çevirdi gözlerini. Bu gece tek bir yıldız yoktu.Aklını yeniden hatıralar işgal etti. Tıpkı bu gece olduğu gibi yapayalnızdı ay.
Yıldızsız kapkaranlık bir gece... Sofradan henüz kalkmışlardı. Annesine sofrayı toplaması için yardım ediyordu.
Birden bire tüm çiftliği yabancı gürültüler sardı. Kişneyen atların sesi, çılgın adamların naraları... Onları daha önce de duymuştu. Kendilerine iblis avcıları diyorlardı. Daha öncelerinde Gray'e 'Kana susamış bir grup deli' diye anlatmıştı babası.
Seslerle endişelenen babası, onlara evde kalmalarını söyleyip dışarı çıkmıştı ancak kapıdan çıkmasının üzerinden henüz bir nefes geçmişti ki geri döndü. Kan ter içerisinde kalmıştı. Yüzünde korku vardı. Gray babasının hiç bir seyden korkmadığını zannederdi oysa.
Sonra tok bir erkek sesi doldurdu salonu. Ses dışarıdan geliyordu.
"İblisi bize verin. O size tanrının bir armağanı değil, sizin evladınız değil. Kendi kanımıza zarar vermek istemiyoruz. O çocuğu bize verin." dedi dışarıdaki adam, sakin buyurgan bir sesle.
Camdan bakıp atının üzerinde, beyaz kapşonu gözlerine kadar indirilmiş adamı görmüştü Gray. Yanında en az kendi kadar heybetli iki adam duruyordu. Ellerinde koca meşaleler vardı. Beyaz kapşonlu adamın başı ile verdiği emirle meşaleler evin hemen ilerisindeki saman yığınına atıldı.
Ateşin bu kadar sesli olduğunu bilmezdi o zamanlar. Babası duvarda duran, yerinden asla oynatılmamış kılıcı aldı eline. Kınından hızla çekti. Gray bu kılıcı daha önceleri görmek istemişti. Oynamak, sağa sola savurmak istemişti. Ancak babası "Vakti geldiğinde sana nasıl kullanılacağını da öğreteceğim." diyerek Gray'in talebini ötelemişti. O vakit hiç bir zaman gelmedi. Gary kılıç kullanmayı babasından öğrenemedi.
Kılıç kınından çekildiğinde, odayı dolduran kırmızı ışık kılıcın üzerinde gezmiş ve parlak çelikteki oymayı belirginleştirmişti.
Einar Conall
Çocuk bu kılıcın yalnızca bir aksesuar olduğunu düşünürdü hep. Babasının bu kılıcı kullanmayı bildiğine de hiç inanmamıştı. Halbuki babası üzerine adı kazınmış zarif bir kılıca sahipti. Tıpkı eski güçlü kumandanlar gibi...
Annesi babasının savaş hazırlığına cevap verircesine tezgahın üzerindeki iki bıçağı aldı. Her iki elinde birer bıçak olacak şekilde ustaca tuttu bıçakları. İki bilek hareketi ile bıçakları kollarına paralel şekilde döndürdü. Ellerini önünde kavuşturup beklemeye başladı. Sanki savaşa hazırlanır gibi... Sanki yıllardır bu anı bekliyor gibi...
Küçük çocuk sadece korku ile izlemişti olanları. Annesinin emreden sesi ile ana dönmüştü.
"Nora! Gray'i buradan uzaklaştır"
Halası hiçbir şey demeden başını salladı. Gray'i sanki çok hafif bir çantaymıscasına omzuna attı.
Küçük çocuk korkuyordu. Korkusu göz yaşlarına dönüştü. Ağlayarak selendi.
"Anne! Baba!"
Halasının omzunda yavaş yavaş uzaklaşıyordu ailesinden.
Omuzlarının üzerinden anne ve babası son kez baktı Gray'e. Ve babasının dudaklarından son sözler döküldü.
"Onu bul Gray ve canın pahasına koru."
____
Bu bölüm Zero'mun en büyük destekçisi Scarlet_215 'e ithaf edilmiştir.
____
Merhabaaaaaa!!!
~Zero~ geri döndü. Müsadenizle her bölümü sabırla düzenleyip sabırla paylaşacağım. Bu sebeple sadık okurlarımı bir süreliğine sıkacağım. Şimdiden hepinizden özür dilerim.Hepinizi çok seviyorum. Lütfen satır arası yorumlarınız ve oylarınızla beni ve Zero'mu destekleyin 🧡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERO: Buz ve Su sıfırda buluşur.
FantasyBir varmış bir yokmuş zamanın birinde âdemoğulları, havva kızları, devler, cüceler, periler bir arada huzur içerisinde yaşarlarmış. Birbirlerinden korkmaz ve gizlenmezlermiş. Lakin bu huzur dolu günler bir gün geride kalmış. Çünkü âdemoğullarından...