Çıplak ayaklarını yalayan ılık rüzgarı duyabilmek için çabaladı bir süre. Kaşları hafifce çatık, gözleri kapalıydı. Yüzünde gezinen gün ışığını hissetmeye çalıştı, ejderhanın öğüdüne uyarak. Yapamayacağını anladığında gözlerini araladı. Onu ufka değin uzanan mavilik karşıladı. Gözleri istemsizce ayak parmak uçlarına ve onun altında uzanan derin denize kaydı. Sanki ayaklarını birazcık uzatabilse parmak uçları denizle buluşacaktı. Öyle gibi görünse de, Reny denizin metrelerce aşağıda olduğunu biliyordu.
İstemsizce yutkundu. Büyülenmiş gibi izlediği denize bırakmak istedi kendini. Bir görünüp bir kaybolan, masalsı varlıklar gibi bir süreliğine yer yüzünden silinmek isterdi.
"Daha iyi misin?" dedi ejderha.
"Değilim Agust." dedi bir süre duraksadı. "Buraya nasıl geldiğimi bile bilmiyorum."
Öfkeyle çarptığı kapıyı anımsadı. Koridorun öteki ucundan, öfkesini ve hayal kırıklığını anlayıp ona doğru koşan Gray'i... Belki de ona uzanan omza yaslanıp bir süre ağlamalıydı. Gray'i görmezden gelerek yanından geçip gidişini, hızla indiği merdivenleri hatırladı. Ona yetişmek için koşarcasına merdivenleri inen Gray ve Euria'yı umursamadan bina önünde gördüğü ilk ata atlayıp uzaklaşışını...
Sakince arkasını döndü. Olanlar umrunda degilmişcesine otları kemiren siyah ata baktı.
"Umarım sahibin seni ödünç aldığım için fazla kızmaz." dedi, gülümsemeye çalışarak.
Sanki yeni farkına varmışcasına, fısıldar gibi konuştu.
"Neden buradayız Agust?"
"Burası beni hep sakinleştirmiştir. Düşünmem gerektiğinde hep buraya gelirdim." dedi Agust, yumuşak bir sesle.
Renya yaşadığı gerilimden uzaklaşmak ister gibi bir kahkaha attı. "Benim aptal ejderham ne düşünüyor olabilir ki?" dedi şakayla karışık.
"Burası, benim karar verdiğim yer Renya." dedi ejderha ciddi ama dingin bir sesle.
Agust kalbini bir çeliğe sunmadan evvel ki son gecesini burada geçirmişti. Gün batımından doğumuna değin, koruması gerekenleri, feragati ve cesareti düşünmüştü. O zamanlar genç bir delikanlı olan Ejderha bir efsane olmayı değil, önce ailesini sonra ise neslini koruyabilmeyi hayal etmişti.
"Burada bir hayal kurmuştum.'' dedi ''Benim fedakarlığımın anılmaya dahi gerek duyulmadığı bir ejder nesli hayal etmiştim. Beyhude bir hayalmiş"
Genç kadın susmakla yetindi. Sessizliği belki de kendi acısını dindirmek için küçümsedigi ejderhaya duyduğu utançtandı. Bir ömür gibi süren bir anlık sessizliği Ejderha bozdu.
"Kısacası burası özel bir yer Renya. Öyle herkesi getirmem." dedi muzipce.
"Öyle mi Ejderha hazretleri, benden önce bu şerefe kimler nail oldu? Merak içerisindeyim." dedi Renya, ejderhanın ona kırgın olmadığını bilmek onu rahatlatmıştı.
"Sadece tek bir kişi... Anna"
Anna... Yüzyıllar evvelden atası... Ejderha kalbinin ilk sahibi... Hikayeyi defalarca kez duymuş, dinlemişti. ''Anna'' ismini her duyduğunda, yüzünde sahte bir gurur gezinirdi bu sahte gurur, içinde duyduğu kıskançlığı gizlemek içindi. Hikayeyi bir kez olsun Agust'tan duymak isterdi. Ejderha da hikayeyi anlatacaktı belki. Ancak abartılı bir öksürük sohbetlerini böldü.
Genç kadın sesin geldiği yöne doğru başını çevirdiğinde ifadesiz bir yüzle ona bakan Shantan'ı gördü. Siyah saçlı adam sırtını hemen yanındaki ağaca yaslamış kadını izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERO: Buz ve Su sıfırda buluşur.
FantasyBir varmış bir yokmuş zamanın birinde âdemoğulları, havva kızları, devler, cüceler, periler bir arada huzur içerisinde yaşarlarmış. Birbirlerinden korkmaz ve gizlenmezlermiş. Lakin bu huzur dolu günler bir gün geride kalmış. Çünkü âdemoğullarından...