Genç kadın eteğinin ucundan kopardığı çaputla değerli bir mücevhermişcesine temizledi kılıcını.
"Bana bir zafer sigarası sararsın artık." dedi gülümsemeye çalışarak. Yüzüne bulaşan kanı o an faketmiş gibi elinin tersi ile sildi.
Gray başını sallarken cebinden tabakasını çıkardı. Hemen bir sigara sarıp dostuna uzattı.
Renya dudaklarına yerleştirdiği sigarasını yakıp derin bir nefes çekti. Gözleri uzaklara dalmışken onaylamazca salladı başını.
"Dikkatsizsin Gray." diyerek dumanı saldı dudaklarından.
"Benim peşimde değillerdi Reny." dedi Gray kendini savunmaya çalışarak "Bu iki adamı boşuna kestin."
"Boşuna değil." dedi genç kadın eline bulaşmış kırmızı sıvıya kaydı gözü.
"Bu kara hortlaklardan tiksiniyorum." diyerek devam etti.
İstemsiz bir kahkaha attı genç adam. "Onlar hortlak değil, iblis avcısı."
"İblis avcısı mı? Sen de iblissin o halde." dedi genç kadın sesinde hafif bir öfke vardı. Ayağa kalkıp silahını kabzasına yerleştirdi.
Tek hamlede bindi atına. "Hadi gidelim artık Gray. Hava kararmadan konaklayacak bir yer bulmalıyız." derken eteğini toparladı.
Genç adam sessizliğini koruyarak takip etti yoldaşını. Kadın haklıydı onlar bu huzurlu topraklara musallat olmuş hortlaklardı. Maalesef kabusların ete kana bürünmüş hali gibiydiler.
İki yoldaş bir süreliğine sessizce ilerlediler. Neden sonra genç adam yıllardır aklını kurcalayan soruyu sordu.
"Hikayemi biliyorsun, onlardan nefret etmek için yeterince sebebim var. Senin sebebin ne Reny? Onlardan neden nefret ediyorsun? Onlar da senin gibi insan." dedi bir çırpıda. Bu soruyu yıllar önce sorması gerekirdi. Ancak henüz cesaret edebilmiş gibiydi.
"Evet Gray onlar da benim gibi insan ve senin gibi." dedi Renya gözlerini yoldan ayırmadan, iblis avcılarına dair her şey onu öfkelendirirdi. "Nefret etmek için yeterince sebebim yok mu sence? Kadın çocuk demeden kendilerine benzemeyen herkesi katlediyorlar." dedi aynı öfkeli tınıyla.
"Evet ama sanki daha fazlası var gibi." dedi Gray sesi güçsüz ama sorgularcasına çıkmıştı.
"Fazlası var, evet." dedi genç kadın hikâyeyi anlatmak istediğinden emin değildi belki de. Yol uzundu. Yolculuk sakindi. Belki de anlatmak için en güzel zamandı şimdi.
"Pekala. Sana bir hikaye anlatacağım Gray. Dinle bakalım." diyerek söze girdi.
"Bir zamanlar fakir ama mutlu bir aile varmış. Anne, baba ve bir kız çocuğundan oluşurmuş bu aile. Evin babası bir avcıymış, annesi ise bir şifacı. Bu aile mutlu mesut yaşarken köyde kara hortlakların hikayesi dolaşır olmuş. Bu hikayelere göre kara hortlaklar insan hariç tüm akıllı varlıklara düşmanmış cücelere, devlere, perilere saldırmış sayısız yuva yıkmışlar." dedi genç kadın hala dinliyor mu diye düşünerek gözlerini yoldan ayırıp arkadaşının yüzüne baktı. Adamın yola kenetlenmiş kara gözlerini, asla esmerleşmeyen tenindeki baki hüznü izledi. Adam kara saçlarını avuç içiyle geriye doğru iterken gözleri Renya ile buluştu. Devam etmesini talep edercesine baktı.
Genç kadın sözlerini toparlamak istercesine başını salladı. "Bu vicdan yoksunu hortlaklar ortada öldürecek bir şey kalmayınca bu kez insanlara saldırır olmuş." diyerek devam etti kadın. "Büyücülere, şifacılara, kahinlere... Bu durum küçük mutlu ailemizi tedirgin etmiş tabii. Korkutmuş." diyerek devam etti sözlerine. Sonra duraksadı. Sözlerini yumuşatmak için uygun kelimeler arıyordu belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERO: Buz ve Su sıfırda buluşur.
FantasyBir varmış bir yokmuş zamanın birinde âdemoğulları, havva kızları, devler, cüceler, periler bir arada huzur içerisinde yaşarlarmış. Birbirlerinden korkmaz ve gizlenmezlermiş. Lakin bu huzur dolu günler bir gün geride kalmış. Çünkü âdemoğullarından...