Kefaret

140 71 68
                                    

Kapı yavaşça tıklandığında, Renya düşüncelerini toplamak için kapattığı gözlerini hafifçe araladı. Bir cevap vermeden evvel derin bir nefes aldı.

"Gel"

Renya'dan gelen komutla kapıyı açan çocuk ifadesiz kızıl gözlerini yerden ayırmadan hilal biçimli masanın tam karşısında durdu. Heyecandan yoksun ağır hareketlerle tek dizini yere vurdu. Gözlerini yerden ayırmadan konuştu.

"Beni emretmişsiniz."

Çocuğun selamı ile genç kadının dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrıldı. Ağır hareketlerle masasından kalktı.

"Evet Rouge. Seni çağırdık. Otur lütfen." dedi. Masanın hemen önünde duran mütevazı sandalyeyi işaret ederek.

Genç adam oturduğunda, Renya masadan ayrılıp Rouge'un karşıda ki sandalyeye yürüdü. Oturmadan evvel belindeki kılıcı çıkarıp, sandalyeye yasladı.

Genç adam bir kaç saniyeliğine kılıca baktı. Sonra gözleri yeniden yerle buluştu. Bir sürelik sessizlikte, Renya dikkatle genç adamı izledi. Omuzları hafifçe çökmüştü. Kızıl gözlerinin altında yorgunluk belirtisi kara halkalar vardı. Genç adam muhtemelen bir süredir uykusunu alamıyordu. Sağ dizi gergince hareket ediyor, topuğu ritmik hareketlerle yere vuruyor.

Bu sessizlik boyunca Rouge, Renya'nın hislerini duymaya çabalıyordu. Öfke...  'Bu kadın her zaman mı öfkeli?' diye geçirdi içinden. Kaygı... 'ejderha prensinin yoldaşı ne için kaygı duyabilir ki?' Şüphe... Andan bağımsız, yerleşmiş, yabancı bir histi. Genç kadını ilk gördüğünde hissetmediği bir duyguydu. 'Yerleşik his en fazla bir kaç gün önceden olmalı.' dedi kendi kendine. Düşünceleri Prensesin sesi ile bölündü.

"Analizin bitti mi Rouge?" dedi genç kadın alaycı bir sesle.

Rouge utançla başını kaldırdığında gözleri güzeller güzeli kadın ile buluştu. Başının iki yanından başlayan örgü, ensesinde zarif bir topuza dönüşmüştü. Koltuğa dayadığı sağ eline başını yaslamıştı. Yalnızca bir prensese yakışacak zarif gülümsemesi, şevkat dolu kahve gözleri genç adamın üzerindeydi. Yüksek yakalı kolsuz mavi elbisesinden görünen omuzları bir kadına kıyasla kaslı sayılabilirdi. Bu güçlü omuzlar, bir diyarın kaderini yüklendi, diye düşündü Rouge.

"Emrinizi bekliyorum Prenses." dedi gözlerini kaçırmak için başını yere eğerken.

"Sana bir açıklama borçluyuz. Ama öncesinde bir hikaye anlatmak istiyoruz."

Genç duyduğu tok sesle irkildi. Bu ses Ejderha Prensine aitti. Gözlerini yerden ayırmadan tepkisizce bekledi.

"Onu duyduğunu biliyorum Rouge. Bir talihsizlik eseri olsa da kanını ona sundun. Bu yüzden vaktinden evvel onu duyabiliyorsun. Bu senin için şaşırtıcı olmuş olmalı. Kendini bir büyücü zannediyordun ama değilsin." dedi Renya şevkat dolu bir sesle.

"Hayır efendim." dedi boğazına taştan bir lokma oturmuştu sanki. Yutkundu. "Büyücü olmadığımı en başından beri biliyordum. Ejderha diye anılmak beni rahatlattı. Ben hep daha kötücül bir varlık olduğumu düşünmüştüm."

Başını yavaşça kaldırıp gözlerini Renya'ya dikti. "Sadece sebebini anlayamıyorum."

"Anlayacaksın. Sana bir hikaye anlatmama izin ver." dedi Renya. Sırtını oturduğu sandalyeye yasladı. Hikâyesine başlamadan evvel derin bir nefes aldı.

"Yaklaşık bin sene önce, bu diyarda su neslinden cevval bir kadın yaşardı. Bu cevval kadının adı Meliora'ydı." dedi. Cümlenin sonunda gözlerini Rouge'a dikmişti. Genç adamın tek bir mimigini kaçırmak istemiyordu.

ZERO: Buz ve Su sıfırda buluşur.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin