Renya mektubu katlayıp zarfa koydu. Gözlerini bir süre ay ışığı ile parıldayan nehirde gezdirdi. Zarfı göğsüne sakladı. Düşmeyeceğinden emin olmak ister gibi kıyafetinin üzerinden dokundu zarfa. Sonra kılıcından destek alıp ayağa kalktı.
Yere sapladığı kılıcını biraz zorlama ile topraktan ayırıp, belindeki yerine yerleştirdi. Üstünü silkeleyip taşlı yoldan karşıya geçti. Hanın kapısını açtığında yüzüne çarpan alkol ve tütün dumanından küçük bir rahatsızlık duysa da onu rahatsız eden asıl şey bakışlardı. Cüretkar bakışlar, alaylı kahkahalar yerini başka bir şeye bırakmıştı. Renya bu yeni tavrın ne olduğunu çözümleyememişti. Ancak üzerinde durmaya gerek görmedi.
Merdivenden çıkıp odanın kapısına geldiğinde eliyle mektubu yokladı yeniden. Sonra kapıyı açıp içeri girdi.
Önce sırtını duvara yaslayıp oturmuş Euria'yı gördü. Sonra başını onun dizine koymuş olan Gray'i...Adamın gözleri kapalıydı ama uyumuyordu. Yüzünde Renya'nın daha önce hiç görmediği bir gülümseme vardı. Adam mutluydu.
Genç kadın onları selamlayıp yatağına yöneldi. Belindeki kemeri çözüp, kılıcını yatak üzerindeki gri battaniye üzerine bıraktı. Sonra Euria'nın karşısına oturdu. Gözlerini kadına dikip incelemeye başladı. Tertemiz bir cildi vardı, iri mavi gözleri ve yüzüne çok yakışan huzurlu bir tebessümü. Dalgalı, gür mavi saçları ile onun bir insan olduğuna inanmak mümkün değildi.
"Hasret giderdiniz ve sohbetiniz bitti diye umuyorum. O yüzden zahmet olmayacaksa biri bana hikayeyi özetlesin." dedi sertçe. Sert olmak zorundaydı. Euria'nın onda yarattığı hisleri baskılamak zorundaydı. Kadının güzelliği ve gülümsemesi akıl karıştırıyordu. Renya'nın aklı karışamazdı. Kadının iri mavi gözleri insana güven veriyordu. Renya sebepsiz bir güvene sırtını yaslayamazdı. Gray bu kadına çoktan aşık olmuştu bile. Renya temkinli olmak zorundaydı.
Gray yattığı yerden kalkıp sırtını duvara yasladı. "Aradığımızı bulduk Reny." dedi adam Euria'nın sol elini kaldırıp öperken. Renya aptal bir aşık gibi davranan adama bakarak gözlerini devirmekle yetindi.
"O kadarını biliyorum. Aranızdaki bağ ne? Hayalet yaralar neden oluşuyor? Ve en önemlisi sen kimsin?" dedi gözleri mavi saçlı kadına kilitlenmiş bir şekilde.
Kadın Renya'nın sert tavrını en az bir önceki kadar güzel bir tebessümle karşıladı.
"Baştan başlayalım o halde. Ben Euria. Aramızdaki bağın ne olduğunu henüz çözemesek de bir çeşit kan büyüsü olduğunu düşünüyorum. Hayalet yaralardan kastının ne olduğunu anlayamadım." dedi samimiyetle.
"Sende beliren yara nasıl Gray'de de oluşuyor?" dedi Renya aynı sorgular tavırla.
Renya'yı Gray yanıtladı. "Aramızdaki bağ sebebi ile. Bu bağın ne olduğunu henüz öğrenemedik tabii." dedi.
"Tavernadaki adamı nasıl öldürdün?" diye sordu kadın bu defa. Sorunun muhatabı yine Euria'ydı. Sesindeki sorgular bir tını vardı.
"Kanını yavaşlattım. Hücrelerine hava ulaşamadığı için boğuldu." dedi Euria sanki çok basit bir şeyden bahsediyormuşcasına.
"Sen bir insan değilsin.'' dedi Renya dikkatle kadını incelemeye devam ederken. "Kanı böyle kolayca yönetmek için yılların deneyimi gerekir."
"Evet değilim." dedi kadın aynı gülümseme ile.
"Sen bir su perisisin" dedi Renya. İfadesi biraz yumuşamış. Duyduğu gizli güven yüzüne yansımıştı.
"Sen bir su perisi misin?" dedi Gray anlamdıramamıştı. Bir su perisinin bir başına Gaya'ya gelmesi delilikti. Nesillerinin yıllar önce tükendiği konuşuluyordu. Oysa Euria on beş sene evvel ki katliamdan sağ çıkmış, geri dönmüş, her şeye rağmen hayatta kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERO: Buz ve Su sıfırda buluşur.
FantasyBir varmış bir yokmuş zamanın birinde âdemoğulları, havva kızları, devler, cüceler, periler bir arada huzur içerisinde yaşarlarmış. Birbirlerinden korkmaz ve gizlenmezlermiş. Lakin bu huzur dolu günler bir gün geride kalmış. Çünkü âdemoğullarından...