Yüzünün sol yanını ıskalayan kılıç, güçlü bir sesle yere saplandığında genç adam şaşkınca açtı gözlerini. Yerdeki ahşap kaplamaya saplanmış efsanevi kılıcı ilk defa bu kadar yakından görüyordu. Başını yavaşça kaldırıp, yanı başında tek dizi üzerine çökmüş genç kadına anlamaz gözlerle baktı.
Pencereden uzanan ışık, kadının yüzünü karanlıkta bıraksa da Rouge gördüğü şeyden emindi. Şevkat dolu kahverengi gözlerde bir kaç damla yaş vardı.
"Ayağa kalk Rouge!" diye emir verdi Ejderha.
Titrek bacakları üzerinde ayağa kalktı Rouge. Anlayamıyordu. Prenses de ona eşlik ederek ayaklandı. Genç adamın tam karşısına geçip, yere saplı kılıcı zorlanarak çıkardığında odada güçlü ses yeniden yankılandı. Bir refleksle genç adam gözlerini sıkıca kapatıp yeniden açtı. Prenses tam karşısındaydı. Yüzünde eşsiz bir gülümseme vardı.
"Bacakların titriyor Rouge." dedi, elindeki Kılıçın keskin olmayan tarafını, genç adamın dizlerine vururken.
"Sesle gözlerini kapattın, çünkü korktun." diyerek sözleri devam ettirdi Ejderha.
Genç kadın kılıcını acele etmeden belindeki yerine yerleştirdi. Sağ elini karşısında duran genç adamın sol göğüsüne koydu. Avcunda atan kalbi hissettiğinde gülümsemesi parıldadı.
"Kalbin bir kuş gibi heyecanla çarpıyor." dedi Prenses elini çekmeden.
"Tüm bedenine kaçması veya savaşması için emir veriyor. Korkuyorsun. Çünkü vücudun hayatta kalmak istiyor."
"Bedenine mi inanmalıyım sana mı?" dedi genç kadın gözlerindeki şevkate zıt öfkeli bir tınıyla.
"Kefaret sözlerini bir kenara bırak. Senden duymamız gerek Rouge. Ne istiyorsun? Bizden arzun nedir?" dedi Ejderha Prensi. Sesi bir emir gibiydi.
Genç adam titreyen elleri ile gözlerini silmek istese de elleri gözlerine uzanamıyor gibiydi. Titrek bacakları üzerinde istemsizce çöktü.
Ne istiyordu? Korkak bedeninden nefret etti. Ailesi ile geçirdiği beş senelik ömürde, her gün kefaret için yalvarmamış mıydı? Hak ettiği kafaret bir kaç adım önündeyken, bedeni ona ihanet ediyordu. Kalbindeki yüzsüz sesi susturamıyordu. Bunu söylemek çok mu günahtı? Gerçekten bunu istemeye hakkı var mıydı?
Gözlerini yerden kaldırıp onu izleyen prensese baktı.
"Kefaretimi ödemek istiyorum." dedi titreyen sesine engel olamıyordu. "Ama..."
Prenses yeniden karşısında dizleri üzerinde oturdu. "Ama ne? Söyle Rouge senden duymam gerek." Gözleri şevkatle genç adam kenetlenmişti.
Yüzlerce yılın ardından ihanet sayılmayacaksa, en büyük günah bu değilse, eğer bunu istemeye hakkı varsa... Yutkundu. Tüm nefesini topladı.
"Ben..." dedi gözlerini sıkıca kapatıp "...yaşamak istiyorum!" bir sürelik sessizliğin ardından gözlerini açmaya cesaret edebildi.
Karşısındaki kadın ondan yalnızca bir kaç yaş büyüktü. Yine de gözlerinde annelere özgü koruma güdüsünü görebiliyordu. Uzanıp ellerini tutan kadın, onu bir anne gibi seviyordu.
Derin bir nefes alıp sözlerine devam etmeden evvel gözlerini sildi.
"Yaşamak istiyorum. Sevmek istiyorum. Dostlar edinmek, maceralar biriktirmek istiyorum. Aşık olmak istiyorum. Baba olmak istiyorum." dedi tek nefeste. Sesine anlamsız bir öfke hakim olmuştu.
"Çok mu şey istiyorum? Sadece yaşamak istiyorum." dedi öfkesi göz yaşlarına bürünmüştü. Küçük bir çocuk gibi hıçkırarak ağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERO: Buz ve Su sıfırda buluşur.
FantasyBir varmış bir yokmuş zamanın birinde âdemoğulları, havva kızları, devler, cüceler, periler bir arada huzur içerisinde yaşarlarmış. Birbirlerinden korkmaz ve gizlenmezlermiş. Lakin bu huzur dolu günler bir gün geride kalmış. Çünkü âdemoğullarından...