Derin uykunun ağırlığı üzerinden kalkmış olsa da gözlerini henüz aralamamıştı. Çok uzun bir aradan sonra ilk defa huzurlu bir uykuyu tatmıştı. Göz kapakları üzerinde gezinen narin ışık ve hafifçe esen rüzgardan aldığı keyfi dinledi bir süre.
Yolculuğa çıktıkları günden bu yana, hayır, belki de Gray'in hikayesini öğrendiğinden beri, uykuları tedirgindi. En küçük sesle aralanırdı gözleri ve yeniden uykuya dalabilmek için Gray'in güvende olduğundan emin olmak isterdi. Terazinin dengesi on beş sene evvel bozulmuştu. Terazi yeniden dengeye giremeden Renya da huzurla uyuyamazdı.
Ama sığınak başkaydı. Burada kaygısızca uyuyabilmişti. Hatta uzun bir aradan sonra ilk defa rüya görebilmişti. Belki de bunun sorumlusu yalnızca sığınak değildi. Mavi saçlı kadın, tek başına hayatta kalmayı başarabilmişti. Korkusuzdu, güçlüydü. Gray'i seviyordu. Belki de Renya, Gray'i Euria ile birlikte bırakabilir, kendi için çizilmiş dikenli yolda tek başına yürüyebilirdi.
Uykunun, bedeni terk ederken attığı yavaş adımlar, biraz ötesindeki ağaca yaslı genç adamın sulu meyveden aldığı sesli ısırıklar ile hızlandı. Uykusuna dönebilmek için Renya, sesin geldiği yöne sırtını döndü. Tatlı uykunun bedenini sarmasını bekledi bir süre ancak uyku onu çoktan terk etmişti. Yeniden uyuyamayacağını anlayınca doğruldu. İğneleyici bir sesle
"Lordum, vahşi doğa iliklerinize işlemiş olmalı. Yoksa sizin gibi asil bir lordun zarif dişleri böyle korkunç sesler çıkarmazdı." dedi. Saçlarını elleri ile karıştırıp arkasında oturan, dostu sandığı adama yüzünü döndü.
Ağacın dibinde oturup sulu meyveyi iştahla kemiren adam Gray değildi. Karşısındaki adamı tanımadan evvel elleri birkaç saniyeliğine kılıcı ile buluştu.
"İltifat için teşekkür ederim. Daha önce çok iltifat aldım. Ama kimse dişlerimin zarif olduğunu söylememişti." dedi adam, sonra kendine has bir kahkaha attı. Elindeki meyvenin çekirdeğini biraz ilerisindeki nehre doğru fırlattı.
"Kaskar?" dedi Renya, sorarcasına. Adamı ilk gördüğünde, karanlıktı simasını tam olarak hatırlamasa da aslında karşısındakinin o olduğunu biliyordu.
Adam soruyu yanıtlamaya gerek duymadı "Arkadaşlarını uyandır. Yolumuz uzun." demekle yetindi.
"Bizi nasıl buldun?" diye sordu Renya bu defa
"Ben aradığım her şeyi bulurum." dedi adam omuz silkerek. Renya bunun kaçamak bir cevap olduğunu hissetmişti.
"Buraya nasıl girdin?" diyerek sorgusna devam etti.
Adam soru karşısında yine o korkunç kahkahasını attı.
"Ben bir periyim, burası da peri sığınağı." dedi, sesinde hafif bir alay vardı.
"Kapıyı yalnızca saf kan periler açabilir. Sen saf kan bir peri değilsin." dedi Renya. Sesi sorgular bir tınıdaydı.
"Biz feyler, siz insanoğulları gibi ırk, soy sop takıntılı değiliz. Safkan peri demek, peri demektir. Yani bir mirasçı, büyücü, kahin, şifacı vesaire değil de peri olan demek." dedi, sesi iğneleyici ama tedirgindi. Sorulardan rahatsız olduğu her halinden belliydi.
"Anlıyorum." demekle yetindi. Bu iğneleyici ve rahatsız tavrın bir sırrı saklamak için örtülmüş bir örtü olduğunu tabii ki düşünememisti.
Ne kadar sessiz bir sohbet olsa da en fazla bir kaç adım ötede uyuyan genç adam seslerden rahatsız olup gözlerini araladı. Renya'nın yanındaki gri kapüşonlu adamı gördüğünde gerilim bir dalga gibi yükseldi. Sessiz kalıp ne olduğunu anlamaya çalıştı bir süre. Renya silahına davranmamıştı. Korkuyor gibi de görünmüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERO: Buz ve Su sıfırda buluşur.
FantasyBir varmış bir yokmuş zamanın birinde âdemoğulları, havva kızları, devler, cüceler, periler bir arada huzur içerisinde yaşarlarmış. Birbirlerinden korkmaz ve gizlenmezlermiş. Lakin bu huzur dolu günler bir gün geride kalmış. Çünkü âdemoğullarından...