Ejderhanın Kalbi

539 206 398
                                    

Ormanın sessizliği genç adamın kulaklarını tırmalıyordu. Dikkatle dinlerse kalp atışının sesini dahi duyabilirdi. Ancak onu rahatsız eden sessizlik değil, tanışıklık hissiydi. Daha önce buraya gelmişti. Öyle hissediyordu. Ormanın içerisinde çıplak ayakla yürüdüğünü anımsıyordu. Ancak bunun ne zaman olduğunu bilemiyordu, hatta gerçekliğinden emin olamıyordu. Tüm bu düşünceler onda endişeye sebep oluyor, aklını karıştırıyordu.

Renya ormanın ağır ve ağrılı hissinden rahatsız değildi. Rahatsız olduğu şey yıllarca içinde tuttuğu sırrıydı. Ve bu sessizlikte sırrı, ona sesleniyordu.

Gray gibi onun da zihninin içinde gezen sesler vardı. Ama Gray'in aksine Renya sesin sahibini biliyordu.

"Bugün hiç eğlenemedik Reny ve ben gerçekten acıktım." dedi ses.

Göz ucuyla sol yanında yürüyen yoldaşına baktı genç kadın. Elini kılıcının üzerine koydu. Sağ elinin baş parmağı ile kılıcı hafifçe ittirdi. Kılıcın sivri kenarı işaret parmağını yalayıp geçti. Bir kaç damla kan kılıca bulaşırken genç kadın aynı şekilde baş parmağı ile kılıcı yerine itti.

Bugünlük bu kadarının yetmesini ummuştu.

Ormanın merkezinde, peri külleri üzerinde kurulmuş şehre varana kadar rahatsız edici sessizlik devam etmişti. Sanki ölüm şekil bulmuş, bu ormanda var olmuştu. Attıkları her adım, bastıkları kuru toprak bu şehrin hikâyesini sessizce mırıldanıyordu.

Sonunda şehre vardıklarında duydukları yaşam sesleri ikisini de rahatlamıştı. Sanki soluksuz kalmış gibi derin bir nefes çektiler.

Gördükleri ilk hanın kapısını yanındaki güzel kadın için açtı genç adam, ardından o da içeri girdi. Genç kadın hanın girişine yerleştirilmiş yedi masa üzerinde temkinli bir şekilde gözlerini gezdirdi. Pek çoğu siyah kapüşonlu adamlar ile doluydu.

Hancı küçük masasından temkinli gözler ile süzdü onları, sonra gereksiz bir samimiyetle selamladı.

"Konaklamak için bir oda istiyoruz ve dışarıdaki atlarımız ile ilgilenin lütfen." dedi Gray düz ifadesiz bir sesle

Bir an evvel odalarına çıkmak istiyordu genç adam. Kapıdan girdikleri anda tüm gözler onlara çevrilmişti. Hala rahatsız bakışları hissediyordu üzerinde. Aslında bu bakışlar Gray için değildi. Bakışlar yanındaki güzel kadına kenetlenmişti.

"Cürretimi mazur görün efendim." diyerek söze başladı hancı. "Bir iblis avcısı olmadığınızı varsayıyorum. O halde neden burada, Gaya'dasınız?"

Gray soru karşısında afalladı. Renya ise istemsizce kılıcına götürmüştü elini. Böyle bir soruya karşın hazırlıksız hissetmişti. Genç adam birkaç saniyelik şaşkınlığın ardından cevap verdi.

"Bu diyarda ki herkes Gaya'nın hikayesini duymuştur." dedi gülümsemeye çalışarak "Biz de görmek istedik. Ayrıca bir iblis avcısı olmadığımı nereden çıkardınız?" dedi göz ucuyla yanındaki genç kadına baktı. Reny'nin bir taşkınlık yapmasından korkuyordu.

"Elleriniz efendim." dedi hancı gülümseyerek. "Sizi ele veriyor. Ömründe hiç kılıç tutmamış bir adama yakışır eller."

Gray gergince gülümsedi.

"Dikkatli bir adamsınız. Haklısınız bir iblis avcısı değilim. Tüccarım." dedi.

"Şimdi anladım"dedi hancı yüzünde yeniden o samimiyetsiz gülümseme belirdi. "Gaya'ya nadir parçalar bulmaya geldiniz sanırım."

"Evet, öyle." dedi Gray. Bu gereksiz sohbetin sonlanmasını istiyordu. Rahatsız bakışlar, cüretkar kahkahalara dönüşmüştü. Renya ise elini kılıcından, bakışlarını ise Gray'den ayırmadan bekliyordu.

ZERO: Buz ve Su sıfırda buluşur.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin