GLODİA GÜNLÜĞÜ YOK OLUŞ SAYFALARI BÖLÜM X

212 32 2
                                    

BOZ EJDER' DEN...

Günler, aylar ve yıllar...

Hepsi, küçük bir kız iken defterime topladığım kuru çiçek demetleri gibi rüzgâra karıştı.

Ansızın defterimi yere düşürdüm, içindeki mutluluğum ise esen sert fırtınada gözden kayboldu...

Ben o çiçekleri en mutlu zamanlarımda toplamıştım, ve şimdi ben, ben onların gitmesine izin verdim.

Mutluluğum, günler, aylar ve yıllar, hepsi bu çiçek demetleri gibi karanlığa bulandı...

Acının soğuk ürpertisi üzerlerine kırağı gibi yağdı, çiçeklerin kuru yaprakları ise donarak can verdi.

Ben ise onları izledim. Ben onların, mutluluğumun ölümüne mani olmadım.

Gerçi ne gereği vardı ki, benim en mutlu günlerim solup gitmişti. Mutluluk, sevdiğim bir varlık yanımda yokken ne kadar değerliydi...

Ben de yere diz çöküp, artık mutsuzluğun karanlığına bulanan boş defterimi yerden aldım. Artık sayfalarında sevinç ve neşe yoktu. Mutluluk da.

Benim yüreğim gibi...

Üzerime soğuk yağmurlar yağdı. Hüzünlü sağanak yağmurun altında, elimde hüzün defteriyle çamurlu yolda yürüdüm. Zamanın benim için donduğu yere doğru yol aldım.

İlk önce usul usul ilerledi yalın ayaklarım, sonra giderek hızlandı ve koşmaya başladı. Üzerimdeki dizlerime gelen elbisem, küçük çamur damlaları ile ıslandı ve ben buna aldırış etmeden koştum.

Küçük örgülü saçlarım yağan yağmurda çözüldü, yüzüme inatla yapışıp görüşümü engelledi ama ben koşmaya devam ettim.

Ve oraya vardım...

Zamanın, mekânın donduğu yere ulaştım...

Her zaman gittiğim yerdi burası benim. Küçükken hep uğradığım yere gittim. Dışarıda güneş sıcaklığını giderek arttýrýrken benim için hava yağmurluydu. Hüzünle yağıyordu yağmur üstüme. Parmaklarım, kollarımın arasına sıkıştırdığım defterime daha da sıkmaya başladı ve yağmurda ıslanan yüzümden sıcak yaş akarak yanağıma süzüldü.

Tutamıyordum ki yaşlarımı, en değerli varlığım karşımda sessizce yatarken...

Gene sabahın erken saatlerinde kaçmıştım kuleden, gene zorla ellerinden kaçıp gelmiştim buralara. Bir kez daha koşarak yanına gidip devasa yüzüne sarıldım. Hiç çürümeyen yüzüne yaslandım. Beş yaşındaydım ben, beş yaşında beni buradan kurtaracak son kişi, benimle bağlantılı son kişiden mahrum kalmıştım.

Kimsesiz kalmıştım o yaşta, bağım olan kimsem kalmamıştı...

Ve ben, Trisa ve Yvionell ne kadar avutmaya çalışmışsa da onun ölümüne inanmamıştım. Onun öldüğünü hazmedememiştim.

Her gün ziyaretlerimi sürdürdüm, her gün yanına gittim. Sanki hiç ölmemişti o, beni bekliyordu her gün. Onun yanına gittim o zamanlar, bulabildiğim tüm kuru çiçekleri toplayıp bedenini süsledim. Kuru çalı ve otlarla taç yapıp boynuzları arasına koydum.

Boz Ejder ise beni sessizce tebrik etti. Ona asla gerçekleşmeyecek laflar ettim, ama beni ses çıkarmadan dinledi.

Hiç itiraz etmedi...

༒︎ KARANLIĞIN RUHU༒︎ (𝙴𝙹𝙳𝙴𝚁'𝙸̇𝙽 𝚁𝚄𝙷𝚄 𝚂𝙴𝚁𝙸̇𝚂𝙸̇-𝙸) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin