💫35. Bölüm💫

92 6 3
                                    

👆🏼şarkıyı açmayı unutmayın

Selaaaaaaam

Ben geldim kuzular

Nasılsınız bakam;)

Sonunda be diyeceğiniz bir bölümle geldim sizeeeeeeee

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum🥺

Dakikalardır sessizce sokakta yürüyorduk. Yağmur damla damla üzerimizi ıslatıyordu ama ikimizinde umrunda değildi.

-Biliyor musun çok saf bir kadına aşığım.
-Saf?
-Ona aşık olduğumu anlamayacak kadar saf.
-Kim bu saf kız?
-Hadi ama Deniz?

"Belki de aşık olman gereken kişi başkasıdır."
"Denizler gibi derin sana olan sevgim.
Sana ne kadar verirsem, o kadar çoğalıyor bende kalan, Sonsuz çünkü ikiside."
"Deniz'e ve gökyüzüne zaafım var"

-Sana zaafım var benim.
-Toprak sen?
-Evet. Ama sen bunu anlamayacak kadar kapattın kendini bana karşı. Anlamadım mı sanıyorsun sana söylediğim günden beri benden kaçtığını.
-Toprak...
-Seni Miraç'a iterken aşıktım ben sana Deniz.

Toprak; Yarayla alay eder, yaralanmamış olan.
Dur, şu pencereden süzülen ışık da ne?
Evet, orası doğu, Juliet de güneşi!
Yüksel ey güzel güneş, öldür şu kıskanç ayı,
Bak nasıl da sararıp soluvermiş Tanrıça kederden
Sen ondan çok daha güzelsin diye.
Kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan,
Sayrılı ve toydur bakirelik giysisi.
Soytarılar giyer bunları ancak
Sen çıkar bu giysileri, at üzerinden.
Kadınım benim, ah benim sevgilim bu!
Ne olur ah, bilseydi sevgilim olduğunu!
Konuşuyor, ama bir şey de demiyor;
Ne çıkar anlatıyor ya gözleriyle
Karşılık vereceğim ben de!
Amma da yüzsüzüm, konuştuğu ben değilim ki.
Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye.
Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde;
Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı,
Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı.
Öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte,
Gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı.
Bak, nasıl da dayamış yanağını eline!
Ah, eline giydiği eldiven olaydım da
Dokunaydım yanağına.

Deniz;Aaah!

Toprak; Konuşuyor.
Ey parlak melek, konuş yine!
Sen göz kamaştıran bir parlaklık veriyorsun geceye;
Cennetin kanatlı ulağısın başımın üstünde,
Tıpkı ölümlülerin hayretle açılan gözlerine göründüğün gibi.
Tembel bulutlara binip uçarken o havanın kucağında,
Onu seyreden insanlar gibi hayranlıkla,
Öylece bakıyorum ben sana.

Deniz; Ah, Romeo, Romeo!
Neden Romeo'sun sen?
İnkar et babanı, adını yadsı!
Yapamazsan, yemin et sevdiğine,
Vazgeçeyim Capulet olmaktan ben.
Benim düşmanım olan adındır yalnızca
Sen sensin, Montague olmasan da.
Hem Montague nedir ki?
Ne eli bir erkeğin,
Ne ayağı ne kolu, ne yüzü ne de başka bir parçası.
N'olur başka bir ad bul kendine.
Adın ne değeri var? Şu gülün adı değişse bile
Kokmaz mı aynı güzellikte?
Romeo'nun da adı Romeo olmasaydı,
Kusursuzluğundan hiç bir şey kaybolmazdı.
Romeo, bırak, at bu adı! Senin parçan olmayan
Bu ada karşılık al bütün varlığımı...

Verona sokaklarında aptal sırıtışlarımızla ellerimiz birbirine kenetli bir şekilde otele doğru yürüyorduk. Sessizlik en güzel konuşma şekliydi. Otele gelince Toprak beni odama bırakıp bişey demeden başıma bir öpücük kondurup yanımdan uzaklaştı. Odaya girip kapıyı kapattım. Kendimi yatağın üzerine bıraktım. Bir süre öyle bekledikten sonra hasta olmamak için üzerimdeki ıslak elbisemi çıkarıp sıcak bir duş aldım.

—————————————————

Sabah kapımın sesi ile uyandım. Uzun zamandır bu kadar rahat uyumamıştım.

-Ohooo bıraksak akşama kadar uyuyacaksın.
-Kes be yeni gelin.

Naz odaya girince arkasından kapıyı kapattım. Dolabımdan siyah yüksek bel dar kotumu alıp üzerime geçirdim. Üstüne kolsuz beyaz crop geçirdim. Saçlarımı yukarıdan toplayıp uçlarını maşayla hafif kıvırdım.

-Bakıyorum çok özenlisin bugün.
-Abartma Naz.
-Valla ben gördüğümü söylerim.
-Kocan nerde senin.
-Uyuyo dana.

Kısık sesli kahkahama son verip halka küpelerimi takıp maskara ve kirazlı dudak parlarıcımı sürdüm sadece. Lacivert ekoseli gömleğimi boynumdan geçirip hafifçe bağladım. Gömleğim arkadan omuzlarımı ve sırtımı örtüyordu. Siyah güneş gözlüklerimi takıp ayağıma beyaz sneakerlerimi giydim.

-Şu düğün işleri bitsin anlatacaklarım var sana.
-Anlat şimdi.
-Şimdi olmaz.
-Şu huyun varya deli ediyo beni. Madem söylemeceksin niye çıtlatıyorsun mal.
-Git kocanı kaldır hade.
-Sende git seninkini kaldır.

Elimdeki yastığı ona atmaya hazırlanırken odadan kaçmıştı bile. Odamdan telefonumu elime aldım.

Deniz; Günaydınnn. Odada mısın?

Toprak; Günaydın güzelim. Ön bahçedeyim.

Asansöre binip aşağıya indim. Otelin merdivenlerinden inerken gözüm bir yandan Toprak'ı arıyordu. Bana dönük bir şekilde kollarını önünde birleştirmiş ve duvara yaslanmıştı. Altında kot pantolon üzerinde ise beyaz tişört vardı. Dağılmış kıvırcık saçları gözündeki güneş gözlükleriyle her zamanki gibi yakışıklı gözüküyordu.

-Hoşgeldin.
-Hoşbuldum.
-Geliyorlar mı?
-Hıhı.
-Utanıyor musun?
-Yooo. Ne alakası var.

Tek kolunu bana atıp kendine doğru çekti beni. Bir yandan kısık sesli kahkahasını duyuyordum. Omuzumdan sarkan elini tuttum.

-Eğer Miraç'a karşı bir şeyler hissetseydim? Neden bu kadar bekledin Toprak?
-Hissetmeyeceğini biliyordum. Seni senden iyi tanıyorum güzelim. Sadece ara sıra kıskançlık krizleri geçiriyordum o kadar.
-Kıskançlık krizi demek?
-Yalan yok az devirmedim senin yüzünden ortalığı.

Bu sefer ben kahkaha attım.

-Bora! Şunlar kim?
-Bizimkiler sevgilim.
-Niye onlar bu kadar yakın?
-Kendilerine sormaya ne dersin?
-Deniz?! Toprak?!

Önce birbirimize baktık. Sonra unursamazca omuz silktik. Naz'a birkaç kaş göz işareti yapınca yüzü hainlikle doldu.

-Allah'ıma şükürler olsun. Sonunda.

Hepimiz Naz'ın haline gülüp yürümeye başladık. Bugün burda son günümüzdü ve tadını çıkarmak istiyordum.

Bu bölümde burda bitti:((

Bölüm nasıldı kuzular?

Ve acımasız yazar 35. Bölümde anca çiftleri sevgili yapmıştır😎pjdpwjdğwjd

Desteklerinizi bekliyorum❤️

Bir sonraki bölüme kadar görüşürüz;)

Yıldızlara Bak💫Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin