"Olur mu ki ne dersin? Sen de beni sever misin?"
"Türkiye'de ki ikinci veya üçüncü günüm. Sakinliğimi koruyabildiğim her an kendime hayretler içerisinde bakıyorum aynadan. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Serkan canımı yakmamış, ben onun kalbiyle savaşmaktan yorulmamış gibi geçiyor günlerim. İlk defa ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. İlk defa ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Tekrar kaçsam buralardan, tam şimdi. Gecenin bir vakti, beş yıl önceki gibi. Defne uyurken kucaklasam onu ve çıksam evden. Serkan ve Defne, birbirlerinden haberleri varmış gibi sarılarak uyuyorlar şu an ve benim kalbimin üzerinde büyük bir ağrı var. Ona söylemeli miydim? Babasız büyüyen bir çocuktum ve şimdi aynısını kızıma yaşatıyorum. Canımın ne kadar yandığını ancak bu şekilde açıklayabilirim.."
Deri kapaklı defteri kapatıp çantama sessizce yerleştirip yatağın boş kısmına kıvrıldım yavaş bir şekilde. Yanaklarımı yaka yaka inen her göz yaşını silerek imha ediyordum tenimin üzerinden. Yatakta yerleşmeye çabalarken Serkan yerinden sıçramış ve irkilerek gözlerini açmıştı. Defne'nin uyanmaması için büyük çaba göstererek ona el işaretleriyle sakin olmasını anlatmayı denemiştim.
"Eda? Ne yapıyorsun sen?"
"Kızımın yanına uzanıyorum Serkan, sen ne yapıyorsun?"
"Onu mu diyorum ben? Burada ne yapıyorsun?"
"Kızımın yanına uzanıyorum? Bak bir kez daha tekrarlamam gerekirse Defne'yi kucaklayıp alt kattaki odaya geçerim."
"Allah bana sabır versin gerçekten. Ben geçerim. İyi geceler Eda Yıldız."
"Sana da."
Sessizce birkaç saniye baktı ve sonra başını iki yana sallayarak çıktı odadan. Onun adını söylememi bekliyordu. Bekleyebilirdi, beklemek güzel şeydir. Defne'nin diğer yanına geçip uzandıktan sonra refleks olarak kollarımın arasına girmiş ve yüzünü saçıma gömmüştü. Uyku saatinin en sevdiğim kısmı buydu. Bu dünya üzerinde değer verdiğim tek şeyin sevgisini bu kadar derinden hissetmek beni yaşama bağlıyordu. Ruhen öldüğümü, içten içe solduğumu düşündüğüm bir an hayatıma bir mucize gibi girivermiş ve içimde solan her çiçeğe can suyu oluvermişti. Ona kavuşmam ne kadar zor olsa da kavuştuğum an, çektiğim tüm acılar silinmişti. Defne'ye olan hamileliğim sırasında çok fazla sancıyla birlikte acı çeksem de, ruhumu adayabileceğim tek kişi için tüm acılara ve sancılara katlanarak dünyanın en iyi kararını vermiştim. Ve şimdi o kararın sonucunda Defne benim kollarımın arasında uyuyordu.
Ellerimle saçlarını geriye tarayıp alnından öpüp geri çekildim. Onu ruhumun son damlası vücudumda kalana kadar sevmeye devam edecek ve asla yanımdan ayırmayacaktım.
Bedenimi uykuya teslim etmek için hazırlanırken Serkan'ın boğazını temizlemesiyle birlikte başımı kaldırıp ona baktım. İşaretlerle bir şeyler anlatmaya çabalıyordu. Uzun süren anlama ve anlatma çabalarından sonra yanıma geldi ve fısıldadı. "Yarım saattir seni dışarıya çağırıyorum, Defne uyanmasın diye işaret ediyorum onu da anlamıyorsun."
"Ne istiyorsun yine? Saatin kaç olduğunun farkında mısın?"
"Sadece konuşacağız Eda. Şimdi lütfen gelir misin?"
-------
Gecenin suskunluğunun tam anlamıyla üzerimize çökmüş olmasıyla birlikte, şehirden uzak oluşumuz bize gökyüzünü daha iyi yansıtıyordu. Gözlerimi yıldızlara çevirmiştim. Onların en karanlık gecede bile parlıyor olması bana ilham veriyordu. Dokunduğum her toprağa, konuştuğum her çiçeğe yıldızları anlatıyordum. Sonra Serkan'ı, sonra Defne'yi.. Hayatımın en özel anlarına sahip olan her şeyi anlatmak bazen o kadar iyi hissettiriyordu ki. Ve bir gün bu geceyi de anlatacak kadar vaktim olmasını da istiyordum.
Omuzlarımdan aşağıya kalın bir şeylerin döküldüğünü hissettiğimde arkamı döndüm, bakışları altında ki gülümsemeyle birlikte kırmızı battaniyeyi üzerime örtmüş, sonrasında dumanı üzerinde tüten mavi kupayı bana uzatmıştı.
"Mavi?"
"Maviyi seviyorsun."
"Doğru.. Seviyorum."
Bu sefer sessizlik operasına katılan biz olmuştuk. Ahşap korkuluklara dayandı ve sonra tıpkı benim yaptığım gibi gökyüzüne çevirdi bakışlarını.
"Son beş yıldır görünmüyordu. İki gecedir izleme fırsatını yakalıyorum."
"Neyin?"
"Eda Yıldız'ın. Yani yıldızının. Gittiğini söyledikleri gece, seni en azından görebileceğim bir yıldız olduğu için biraz bile olsa rahatlamıştım. Ama teleskopla baktığımda orada değildi. Yani parlamıyordu. Sanki gittiğinde onu da yanında götürmüştün. Şimdi ise buradasın ve o da parlıyor. Baktığım her yerde seni görmeye o kadar alışmışım ki, cehennem gibi geçen bir beş yılım var. Sanki tüm dünyada ışıklar sönmüştü. Eve gittiğimde ışıkları açmak bile istemiyordum. Şimdi ise buradasın. Ve gökyüzü çok güzel. Işık şölenine doyabilir gökyüzü, karanlık geçen onca yıldan sonra."
"O zaman iyi izle Serkan Bolat. Birkaç gün içerisinde tekrar yok olacaktır ve bu sefer yokluğuna alışmak zorundasın. Çünkü bu ziyaretin bir sonraki seferi olmayacak."
Kırmızı kupayı bir köşeye bıraktı. Gözleri kızarmıştı ve çenesi titriyordu. "Bu sefer gitme Eda. Bırak telafi edeyim. Canını yaktığım her an için beni cezalandır. Yüzüme bile bakma, beni umursama. Sesini bile benden esirge. Ama beni tekrar yokluğunla sınama."
"Serkan, yapma."
"Neyi yapma Eda? Neyi? Söyler misin bana çünkü ben hala idrak edemiyorum. Neden gittin? Neden her şeyi, okulunu, işi, aileni, Melek'i, Ceren'i, beni bırakıp gittin? Neden? Sadece mantıklı bir açıklama istiyorum. İstersen sayfalarca konuş istersen tek kelime ile yorumla. Ama sadece söyle."
Nefes nefese kaldığı an, hayatta en nefret ettiğim şeylerden birini yapmış ve fevri bir kararla içimde ki tüm direnmelere karşı gelmiştim. Kendime olan kontrolümü ve bunca yıl bastırmakla savaştığım tüm duygularımı hiçe saymış ve Serkan'ı öpüvermiştim o an. Kalbimin kemiklerin ardından fırlayacağından emindim. Onu öperken attığı ritim bütün vücudumu sarsmaya yetmişti. Dudaklar ayrılırken gözler hala birbirine kenetliydi. Tepkisini görmek istiyor gibi gözlemliyordum onu. Birkaç saniye ifadesizce baktı. Sonra dudakları iki kenara kıvrıldı.
"Eda."
"Benim Defne'ye bakmam gerek. Yanında olmadığımı anlarsa uyanır."
Hızlı adımlarla oradan uzaklaşırken bir kez daha aynı soruyla beni yerime çivilemişti. Bunun cevabını ona vermeyi o kadar çok istiyordum ki.. Ama yapamazdım. Bir şeylerin beni ona yakın tutmasına izin veremezdim.
"Defne'ye içim kaynıyor Eda. Bir şekilde onunla bir bağ hissediyorum. Tıpkı sana karşı hissettiğim güçlü bağ. Belki de kazayı geçirdiğim de beni hayatta tutan, nefes almamı sağlayan bir bağ. Söyle lütfen Eda. Defne benim kızım mı?"
"İyi geceler Serkan Bolat."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A N K A
RomanceBenim hikayemde Defne Apollon'un peşinden çok koşmuş olsa da bir noktada yorulmuştu. Apollon ona geri döndüğünde her şey için çok geç kalınmıştı. Çünkü hikayenin sonu çoktan yazılmıştı.