...."Eda.. O kadar güzel olmuşsun ki, ağlayacağım şimdi ya.."
"Hala yapma böyle. Bak doğru söyle, her şey tamam değil mi? Ters bir şey yok değil mi? Kalkması gereken bir uçak? Üzerime devredilen bir hisse payı? Alex?"
"Ahah, delirdi benim kız. Saçmalama Eda. Geçmişi geçmişte bırakır mısın artık lütfen. Sakin ol, derin bir nefes al. Çünkü biraz sonra Serkan Bolat'ın eşi olacaksın. Hayalini kurduğun aileye, dünya güzeli bir evlada sahipsin. Lütfen aşkım, bırak şu geçmişi artık."
Dudaklarımı büzüp muzur bir şekilde ona bakarken bana sırıtmış ve Defne'nin bana doğru koşuşuyla birlikte ona yol açmıştı. Çömelip onu kollarımın arasına aldığımda ne kadar güzel olduğunu fark etmiştim. Tıpkı benim gibi sade ve beyaz bir elbise giymiş, saçlarını da yarım ördürmüştü. Dudaklarında da hafif ruj vardı.
"Kız bu ne! Kim sürdü sana rujunu?"
"Melek Teyzem."
Kaşlarımı çatıp Melo'ya baktığımda şirin bir gülümseme ile bana bakıyordu.
"Hayır annecim. Ruj olmaz. Sen daha küçüksün. Aslında çocukların küçük yaşta makyaj yapmaması gerektiğini, çocukluğunu yaşayıp bu kadar büyümeye hevesli olmaması gerektiğini vee.."
Dudaklarında ki ruju peçeteyle silerken ona bakıp konuşmaya devam ettim. "Ve çocuk yaşta çocuk olunması gerektiğini Melo Teyzen çok iyi biliyor ama işte heyecandan olsa gerek. Şimdiden makyaj olmaz aşkım, cildin tazecik daha. Anlaştık mı?"
"Anlaştık!"
Onu yere indirdikten sonra Fifi yanıma gelip gözlerimin içine baktı. Onu çok fazla özlemiştim ve devamlı burada kalması için her türlü ikna yöntemine girişsem de birkaç gün sonra geri dönmesi gerektiğini söyleyerek işin içinden sıyrılmıştı.
"Fifi, sen ne iş yapıyorsun? Da Vinci şifresi gibi mesleğin var kızım."
"Yapıyoruz ya bir şeyler işte. Çokta şey etmeye gerek yok.. E hadi, Serkan nerede?"
"Ferit'le birlikte."
"Neden?"
"Bilmem, onunla evlenir muhtemelen. Ay Fifi! Neden olabilir, hazırlanıyorlar."
Adı anıldığı sırada içeriye girdiğinde Serkan'a baktım. O kadar yakışıklı olmuştu ki, kalbim yerinden fırlayacak ve göğsümğ parçalayacak gibi hissediyordum. Kalbimin şiddetli çarpışı kulaklarıma yankı yaparken ona doğru gülümsedim, ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
"Serkan. Çok.. yakışıklı olmuşsun."
"Çok güzel olmuşsun. Yani nutkum tutuldu."
Herkes bizi yalnız bırakmak ve nikâh yerine beklemek için odadan ayrılmıştı. Tıpkı o günkü gibi yüzümü ellerinin arasına aldı ve alnını alnıma dayadı.
"Az sonra birlikte yaşayacağımız hayata adım atacağız. Eda Yıldız, çektiğimiz tüm acıları, önümüze çıkan ve acısını çektiğin tüm engelleri bir bir geçmişinden silmeme izin ver. Seni çok seviyorum. Seni çok çok seviyorum. Bana sevgi kelimesinin sadece bir kelimeden ibaret olmadığını öğrettiğin için sana minnettarım."
"Ben de seni çok seviyorum Serkan Bolat. Bir robotu insana çevirmek büyük bir şerefti."
"Robot muhabbeti asla son bulmayacak değil mi?"
"Mahşer gününde adını listeye Robot Bolat diye yazdırmayan Eda Yıldız değildir." Dedim ve yutkunduktan sonra gözlerine baktım. "Söyle hadi."
"Serkan benim içimde kötü bir his var."
"Yani Eda, düğün öncesi o kadar yersen.."
"Ya dalga geçme, ciddiyim. Birkaç gündür. İçimde kötü bir his var. Bilmiyorum neden. Sanki bir şey olacak gibi hissediyorum."
Nikâh için odadan ayrılmadan ufak bir öpücükle veda ettik tek olmaya. Cam kapıyı kenara doğru çektiğimizde Sirius havlamaya ve etrafta koşmaya başlamıştı. Onun başını okşadıktan sonra bahçe alana doğru yürüyorduk. Alkışlar ve ıslıklar havada uçuşurken Defne, Halamın kucağından ayrılıp Serkan'ın kollarına atılmış ve Serkan onu kucağına almıştı. Davetlilerin arasından geçerken alkışlar eşliğinde beyaz gül yaprakları üzerimizden atılırken hayal kırıklığı ile Aydan Hanım'a baktım. Güllerin yapraklarının ayrılmamasına özen gösterilmesini istediğimi söylesem de anlaşılan ya unutulmuş ya da ciddiye alınmamıştı.
Nikahın kıyılacağı masanın etrafında beklediğimizde, memur güler bir yüzle yanımıza gelmişti. Konuşmaya başladığında, son birkaç saatte hissedemediğim o his yeniden ve şiddetle ortaya çıkmıştı. Midemi kasıp kavuruyor, ıslak bezi sıkar gibi kıvırıyordu.
İçimde oluşan bu korku girdabını hiç sayıp dinlemeye başladım."Sayın Serkan Bolat, hiç kimsenin baskısı altında kalmadan Eda Yıldız'ı eş olarak kabul ediyor musunuz?"
Serkan gözlerimin içine bakarken, onunda ilk noktamızı anımsadığına emin olmuştum. O zamanlar birbirimize söylediğimiz tek bir cümle dışında iletişim kuramazken, şimdi evleniyorduk.
- - - - -
" Senden nefret ediyorum Serkan Bolat! "
" Duygularımız karşılıklı hanımefendi!"
- - - - - -
"Evet!"
Yüreğim yerinden çıkabilirdi. Alkışların arasından ıslık sesleri yükselirken, 'evet' deme sırasnın bana gelmiş olması beni heyecandan kavuruyordu.
- - - - -
"Sen gerçekten delisin!"
"Sen de hatasını kabul etmeyen, duygusuz bir robotsun!"
- - - - -
"Sayın Eda Yıldız, hiçkimsenin baskısı altında kalmadan, Serkan Bolat'ı eş olarak kabul ediyor musunuz?"
"Evet!" diyerek bağırdığımda herkes sevinç çığlıkları atarak alkışlamıştı. Nikah memuru bizi eş olarak ilan ettiğini söyledikten sonra imzalamamız için defteri önümüze koymuş, imzadan sonra evlilik cüzdanını bana uzatmıştı. Cüzdanı havaya kaldırdığımda bir kez daha alkış gelmiş ve sonrasında müzik başlamıştı.
"Ay kazasız belasız evlendiniz çok şükür." dedi Halam sevinçle. Defne kucağımızda bize hayranlıkla bakıyordu. İkimiz de aynı anda yanaklarından öpmüş ve onu yere indirmiştik.
"Siz burada bekleyin, ben bu işkence aletlerini ayaklarımdan söküp geliyorum. Melo, Defne hiçbir şey yemedi."
"Tamam, sen git. Ben hallederim."
Düğün alanından ayrılırken ayakkabıları elime almıştım. Hazırlanma yerine vardığımda hızla bir kenara atıp kendimi koltuğa bıraktığımda, yüzümde kocaman bir gülümseme ile arkama yaslandım. İçimde ki kötü his, toz olup gitmişti."Ay ne kadar misafir varsa hepsini selamlayacağım şimdi. Hayır düğün sahibi benim, benim selamlanmam gerekmez mi?"
Sessizlik, uzun süre ortamda hakimiyet sürüyordu. Hava çoktan kararmaya başlamış, bahçenin ışıkları yakılmıştı. Gözlerim uykuya yenik düşmek üzereyken, telefonun odaya yayılan zil sesiyle birlikte ne kadar argo kelime varsa hepsini kullandım.
Telefonu elime aldığımda geçen arayan numara ile aynı numara olduğunu fark ettiğimde, içimde söndüğünü sandığım o his yeniden açığa çıkmıştı.
"Alo? Bakın kimsiniz ve numarayı nereden buldunuz bilmiyorum ama vallahi deliriyorum ama ha! Arayıp durmayın ya da cevap verin! Alo? Alo!"
Yine cevap gelmemişti. Telefonu kapatıp kenara attım ve bahçeye dönmek için ayaklanmıştım. Ruhumu daraltan, içimi burkan her neyse, daha yakınımda gibi hissettiğim o an, arkamı döndüğümde onu görmemle birlikte tıpkı bir volkan gibi patlamıştı. Yutkunup iki adım geriledim.
"Sakın, bir adım daha yaklaşma."
- - - - - - -
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A N K A
RomanceBenim hikayemde Defne Apollon'un peşinden çok koşmuş olsa da bir noktada yorulmuştu. Apollon ona geri döndüğünde her şey için çok geç kalınmıştı. Çünkü hikayenin sonu çoktan yazılmıştı.