"Uzun zamandır günlüğüme bir şeyler karalamadığımı fark ettiğim bu an, ilk yaptığım şey sayfayı açmak ve kalemi elime almak oldu. Yazmayı özledim. İçimi dışarıda ki insanların sessiz ve saçma bulduğu, benimse koca İtalya'da tek konuştuğum şey olan bu deftere açmayı özledim.
Şu sıralar sancılarımın daha da arttığını fark ettim yeni yeni, kalbimde yanan ve sönmek bilmeyen ateşin acısından hissedemiyorum kızımın içimde ki mücadelesini. Ama artık farkındayım, doğum zamanı yaklaştıkça içeride kendini hazırlıyor sanki. Neyse ki doğum zamanı yalnız olmayacağım, Ferit buraya geleceğini söyledi. Ne garip değil mi? İlk tanıştığımız zamanlarda düşmanımızın eline istemeden bile olsa koz veren Ferit, şu dünyada en büyük destekçim oldu. Serkan Bolat'la birlikte hayatıma giren en iyi tek kişi oldu. Selin çıkageldiğinde, Serkan hafızasını kaybettiğinde herkes Selin'i bebekler gibi karşılarken çektiği acıyı benimle paylaşan, acımızı ortak ederek yanımda duran tek kişiydi.
Şimdi ise kızıma, tıpkı bana olduğu gibi ona da çok iyi arkadaş olacağından eminim, hatta adım kadar eminim. Kalbi kırığın halinden bir tek kalbi parçalanmış olan anlar ya? Bizim dostluğumuz da o misal başladı ve bitmesini asla istemiyorum. Türkiye'de bana dair her şey bitti. Aşk, arkadaşlık, iş, aile. Benim için her şey bir hafıza eşliğinde silindi.
Of... Yazmak istediğim o kadar şey var ki, benim yaptığım yıldızlara bakarken aynı kelimelerin etrafında dört dönmek. Burada konuştuğum tek şey çiçeklerim ve bu defter. İlk zamanlar Efe ile çalışırken şimdi sancılandığım için onun tarafından büyük bir rica ile izne çıkmak zorunda kaldım. Ne anlatabilirim? Ne anlatmalıyım? İçimde kopan fırtınayı kaç kelimeye sığdırabilirim ki en fazla? Döktüğüm gözyaşları denizleri doldurup taşıracakken kaç harfin arasını süsleyebilirim? Ben ne zaman bu hale geldim?"
- - - - -
Kapının çalmasıyla elimde ki kalemi defterin arasına bıraktım, oturduğum sandalyeden destek alarak ayaklanıp kapıya doğru adımladım. "Geliyorum! İnşallah yani."
"Acele etme Eda, beklerim ben."
Ferit'in sesi kulaklarıma doluşurken istemsizce sırıttım, sesinde çözemediğim bir endişe vardı fakat şu an onu takabilecek durumda değildim, tek dostumu fazla özlemiştim.
Kapıyı açtığımda yüzünde ki ifade, benim yüzümde ki gülümsemeyi soldururken elinde tuttuğu bavula baktım, sorun olduğu ancak bu kadar iyi belli edilebilirdi."Ferit, ne oluyor?"
"Serkan, seni aramak için buraya geliyordu. Zor ikna ettim, tekrar gidip bakarım dedim. Arkamdan gelmediyse, şanslıyız, şüphelendi Eda."
"Bir sakin olur musun? Geç sen, gel."
Arkasına baktı, hızlı adımlarla içeriye girdi ve hemen kapıyı kapatıp kilitledi. "Serkan beni istese de bulamaz Ferit, korkma."
"Nereden bu kadar eminsin?"
"İsim vermem gereken yerlere isim değiştiriyorum. Hiç mi aksiyon izlemedin?"
Endişesi silinmese bile ufak bile olsa güldüğünde, ona eşlik edip sarıldım. "İyi ki geldin."
"Ne, ne oldu? İyi misin?"
"Değilim, kafayı sıyırmak üzereyim Ferit. Sancılar sıklaşıyor, çığlık atsam duyacak kimsem yok gibi hissediyorum."
"İnat etme artık Eda, dön. Halan, Ceren ve Melek. Yüzleri aylardır gülmüyor, cenaze evine döndü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A N K A
RomansaBenim hikayemde Defne Apollon'un peşinden çok koşmuş olsa da bir noktada yorulmuştu. Apollon ona geri döndüğünde her şey için çok geç kalınmıştı. Çünkü hikayenin sonu çoktan yazılmıştı.