Ne zamandır bu haldeyim? Ne zamandır bu bitmek bilmeyen uyku halindeydim bilmiyorum. Uzun süreceğini sandığım sessizliği, ani bir şekilde bölen seslerdi ruhumu uyandıran. Ruhum uyanmıştı evet ama bedenim hâlâ uykudaydı. Nokta atışı gibi çıkan ses, beynimin içerisinde hep aynı ritimde ilerliyordu. Uykuya dalmadan önce hissettiğim tüm acılar şimdi içinde yüzdüğüm karanlığa karışmıştı. Bir an önce uyanmak isterken, gözlerimi birden bire açıverdim. Deniz dalgalarının sesi ve tuzlu su kokusu, tüm ciğerlerimi uyandırıverdi. Ellerimi iki yana attığımda ıslak kumlar topaklanarak elime geliyor, sonrasında suyun vurmasıyla birlikte elimden gidiyordu.
Dirseklerimden destek alarak doğrulduğumda büyük ve sonsuz bir sahilin kenarında olduğumu anlamıştım. Uzaktan gelen üç tane çocuk sesi ve bir adamın kahkahaları kulaklarıma iliştiğinde, hızlı bir şekilde ayağa kalktım."Serkan! Defne!"
Onlara doğru koşmaya başladım, onları çok özlemiştim. Defne'nin kokusunu, Serkan'ın sesini fazlasıyla özlemiştim. İkiside beyaz giyinmiş, Serkan Defne'yi havaya kaldırıp döndürüyor ve kahkaha atmasına sebep oluyordu.
"Serkan!"
Duraksadım. Neden beni duymuyordu?
"Konuşuyor!"
"Serkan!"
Ona sesimi duyuramıyorken, onun sesi bana nasıl ulaşabiliyordu? Karşımdaydı, sesi ise zihnimde yankılanıyordu. Yanımdan öylesine geçip gidiyorken, omzuma dokunan bir el ile dönüp arkama baktığımda, onu bir kez daha gördüm rüyamda. Uzun, parlak, kızıl saçları ve gerçek olamayacak kadar güzel yüzüyle bana bakıyordu. Ona gülümsedim, hayatımda onun kadar güzel bir kadın görmemiştim. Porselen kadar beyaz ve narin elleriyle yüzümü sardığında, gözlerimden akan yaşı dahil etmiştim gülümsememe.
"Eda, beni duyuyor musun?"
Başımı sesin geldiği yere çevirdiğimde, koca sahilde bizden başka kimsenin olmadığını görmüş ve anlamadığımı belirten bakışlarla Daphne'ye dönmüştüm. "Duyuyorum."
"Çünkü uyanıyorsun. Uyan Eda, henüz buraya ait değilsin."
"Eda! Uyanıyor, gözlerini açıyor!"
Birbirine karışan seslerin sevinç naraları atan tonları karşısında kaşlarımı çatarak araladım gözlerimi. Bedenimin üzerinde büyük bir ağırlık vardı sanki, üzerinde yattığım zeminin rahatsız oluşu yetmiyormuş gibi bir de oraya çakılmış gibi hissediyordum. Görüş alanım oldukça bulanıktı, bana doğru bakan insanların yüzünü seçemezken, kokusundan tanıdığım tek kişiyi fark etmiştim. Dünyanın en güzel kokusuydu ve ben o kokuya asla doyamıyordum. Defne, yanıbaşımdaydı.
"Anne, beni duyabiliyor musun?"
"Evet annecim"
Kelimeler ağzımdan işkence ile alınıyor gibi çıkıyordu. Fazlasıyla susamış ve bu yüzden konuşmakta zorluk çekiyordum. "Duyabiliyorum."
Bulanık görüş git gide daha da netleşirken, Serkan'ın kızaran gözleriyle bana bakışına gülümsedim. Bu bakışlarla tıpkı süt dökmüş kediye dönmüştü.
"Eda, iyi misin? Ağrın var mı?"
"Yok." dedim ve ardından yutkundum. "Ne oldu?"
"Kaza yaptın."
Serkan'ın söylediği şey ile birlikte kaşlarımı çatarak etrafa bakındım; Ceren, Ferit, Halam, Melo ve Figen biraz ileride ki camın arkasından bana bakıyordu. Ne ara çıkmışlardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A N K A
RomanceBenim hikayemde Defne Apollon'un peşinden çok koşmuş olsa da bir noktada yorulmuştu. Apollon ona geri döndüğünde her şey için çok geç kalınmıştı. Çünkü hikayenin sonu çoktan yazılmıştı.