Tabi ki de korktuğum başıma gelmişti. Şans ne zaman benden yana oldu ki zaten. Haluk Beyle kısa bir bakışma yaşadıktan sonra sözü ben devraldım.
" Önemli bir mevzu değil. "
Tek kaşını kaldırıp , beni küçümser bir şekilde süzmeye başladı.
" İş yaptığım üniversitelerin kötü bir ünü olsun istemem. Bu benim ve şirketimin itibarını da etkiler. Ayrıca üniversiteniz ve sizin akademik kariyerinizi de tehlikeye atar."
Alttan alta yaptığı tehdide gözlerime devirdim. Bunu biz de akıl edebiliyorduk çok şükür. Öyle bir şey söz konusu olsa bile düşüneceğim en son şey bu adamın şirketi ve itibarı olurdu.
" Tabi ki de, üniversitemizin geleceği ve itibarı bizim için her şeyden önemli."
Şirketini ve onu yok saymam zoruna gitmiş olacak ki kaşları çatıldı. Söze başlamak için dudaklarını araladığında ona fırsat vermeden tekrar sözü ben aldım.
" Konferansın başlamasına daha on dakika var. İsterseniz Haluk Bey'in odasına geçelim ya da konferansa erken başlayabiliriz."
Meydan okuyan bakışlarımla ona bakıyordum. Tahmin ettiğim gibi sözünü kesmeme sinirlenmişti. Gözleri koyulaşırken burnundan sinirle nefes verdi. İfademi bozmadan suratına bakmaya devam ettim.
" Konferansa başlayalım." deyip, yanımızdan hızla geçti.
Kazandığım zaferle yüzümdeki tebessüm daha çok büyümüştü. Haluk Bey'in insanı öldüren bakışlarına maruz kalmamak için bende hızlıca peşlerinden gittim.
Salona girdiğimizde hemen hemen herkes toplanmıştı. Etrafa göz gezdirdiğimde herhangi bir problem olmadığına karar verip ilk konuşmayı yapmak için kürsüye çıktım.
-----------------------------
" Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim arkadaşlar. Şimdi Hancıoğlu şirketler grubu ceosu Azer Hancıoğlu'nu konuşmasını yapmak için davet ediyorum."
Gözlerimi ona çevirdiğimde onun zaten bana baktığını gördüm. Bana asırlar gibi gelen bir süre boyunca birbirimize baktık. Salondan gelen seslerle gözlerimi ondan çekip bakışlarımı etrafta gezdirdim.
Herkes onu bekliyordu ama o sanki hipnoz olmuş gibi bana bakmaya devam ediyordu. İçimden kimsenin o bakışların hedefi olduğumu fark etmemesi için dua ediyordum. Daha fazla dayanamayacağımı anladığımda yalancı bir öksürük krizine girdim. Çakır gözler Haluk Bey'in koluna dokunmasıyla ayağa kalkıp bana doğru gelmeye başladı.
Yürüyüşündeki heybet ve kendinden eminlik gözle görülür şekildeydi. Nihayet yerini aldığında, yerime geçmek için harekete geçtiğimde kolumdan tutulup engellendim.
Gözlerimi ona çevirdiğimde eğlenen ifadesiyle bana bakıyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım. Aramızdaki mesafeyi kapatıp beni kürsü ve bedeninin arasına sıkıştırdı.
Telaşla etrafa baktığımda herkesin bizi izlediğini gördüm. Ellerimle ittirmeye çalışsam da nafileydi. Yerinden bile oynamamıştı.
" Seninle birlikte yapalım konuşmayı ne dersin?"
" Önümden çekil."
" Geçen gün bu kadar sakin değildin. İstersen baş başa da konuşabiliriz."
Göz kırpıp imalı bakışlarıyla beni süzdü.
" Herkes bize bakıyor geri çekil."
" Hasta bir adamım ya sorumlu tutulmam."
Sözleri biter bitmez geri çekildi. Öylece ona bakarken, eliyle belimden hafifçe ittirip yürümem için destek verdi.
Salondan çıkıp direk kendimi lavaboya attım. Tenim alev alev yanıyordu. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkayıp kendime çeki düzen verdim. Son kez kendime baktım. İyiydim. Daha fazla oyalanmayıp lavabodan çıktım. Salona tekrar döndüğümde herkesin yavaş yavaş dağıldığını gördüm. Haluk Bey ve çakır gözlerde yoktu. Gitmişlerdi.
Fırsattan istifade eve gitme fikri içimi kemirirken önce odama uğrayıp kalan işlerimi yapmaya karar verdim. Kapıyı açtığımda farklı bir manzara bekliyordum, çakır gözlerin odamda olmasını değil. Oda sanki benim burada olmamı beklemiyormuş gibi şaşırmıştı ama kendini toplaması kısa sürdü.
" Bende sizi bekliyordum" dedi.
Gözleriyle beni süzerken. Üzerimde nasıl bir hasar bıraktığını görmek ister gibi inceliyordu. Dikkatli ve hızlı.
" Öyle mi neden?" Şaşırdığımı belli eden ses tonuma gözlerini kısarak baktı.
" Az önce iyi gözükmüyordunuz. Bir şeyden mi etkilendiniz? Salondan da koşarak çıkınca merak ettim."
Etkilendiğimi mi düşünüyordu gerçekten? Buna sadece gülerdim. Küçümseyen bakışlarımla ufak bir kahkaha attım.
" Biraz midem bulandı da."
Bu sefer ben onu ezici bakışlarımla incelerken istediğim tepkiyi elde etmiştim. Şaşkınlık ve sinir. İzlemesi oldukça keyifliydi.
'"Buraya kadar üstünüze vazife olmadığı halde beni merak edip gelmişsiniz. Çok sağ olun Azer Bey. Eğer başka bir şey yoksa benim çıkmam lazım."
Hışımla ayağa kalkıp önümde durdu. Yine fazla yakındık. Parfüm kokusu ciğerlerimi doldururken, gözlerimi kapatmamak için savaş veriyordum. Neydi bu koku? İnsanın içini okuyor ama aynı zamanda da ferahlatıyordu. Dudaklarımdan titrek nefes çıktı. Kendime gelmek için bir iki adım uzaklaşıp, göz temasımızı tekrar sağladım. Koyulaşan mavilerinin beni korkutmasını bekliyordu herhalde.
" Beria..."
Sesi öylesine etkileyiciydi ki. Sertçe yutkundum. Kimsenin duymasını istemediği bir sır verecekmiş gibi fısıltıyla söylemişti. Bakışları gözlerimi delerken, gözlerimi kaçırmamak için zor tutuyordum kendimi.
" Efendim."
Nefes nefese kalmış gibi bir çırpıda dökülmüştü dudaklarımdan cevabım. Bu halime güldü. Diğer gülüşleri gibi değildi, samimi ve içten. İlk defa onu böyle görmek şaşırtmıştı beni. Gülmek bir insana bu kadar yakışmamalıydı. Sürekli çatık kaşlarıyla bakmak yerine, hep gülmeliydi.
Bana bir asır gibi gelen zaman boyunca susup, öylece beni izledi. Ne demesi gerektiğini mi düşünüyordu? Bu sessizliği iyiye mi işaretti? Kafamın içinde dönen sorulardan habersiz bir adım daha yaklaştı. Aramızdaki mesafe sıfıra inmişti. Kendimi masaya yaslayıp tekrar mesafe koymaya çalışsam da nafileydi. Bu sefer elini belime yerleştirip, vücutlarımız arasında hiç boşluk bırakmadı. Zaten zar zor aldığım nefesim şimdi tamamen içimde kalmıştı.
"Fazla asi ve dik başlasın."
Sözleriyle birlikte az önce yumuşak bakan gözleri şimdi koyu bir maviye dönmüştü. Belimdeki eli boynuma kayıp, daireler çiziyordu. Dudakları boynumu bulduğunda, korkuyu daha derin hissettim.
" Ve ben bunlardan nefret ederim."
Tam cevap verecekken parmağını dudağımın üstüne koyup beni susturdu.
"Sözümün kesilmesi de bunlara dahil. Sabırlı bir adam değilim ama bugün sana yeterince sabrettiğimi düşünüyorum. O yüzden bir daha sabrımı sınama. Çünkü o zaman karşılaşacağın Azer bu kadar uysal olmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERİA
ChickLitUğruna canımı vereceğim adamın ihanetiyle karşı karşıyaydım. Korkuyu iliklerime kadar hissediyordum. Kapıya koşmamla saçlarıma yapışan eli hedefime ulaşmama izin vermemişti. " Benim olma günün geldi Beria. Burdan kurtulamazsın. Burası senin çıkmazı...