Medya : Zerresine cihan değen bir aşka sahipseniz sıkıca tutunun. Hayatta sıra bir kez geliyor :)
Alpay için yapılabilecek çok tanım vardı ancak soğukkanlılık veya bağışlayıcı olmak bunlardan hiç biri değildi.
Arsızdı,cazgırdı hatta çirkefti.
Bunlar onun her hücresini oluşturan mihenk taşlarıydı ve inkâr etmek gibi bir gaye gütmeden kabullenmişti bu özellikleri. Fabrika ayarlarına dönmek istese bile henüz kırkı çıkmamış bir bebekken bile arsız olduğu gerçeği bunu engelliyordu.
Fabrikadan çıkışı da böyleydi !
Kahraman mutfakta yemekleri tezgaha dizerken Alpay yapmacık bir sırıtışla koltuğa kurulmuş kahvesini yudumluyordu. Misafirler geleceği için evlerinde büyük bir hazırlık vardı ve bir ev sahibi olmanın gereksinimlerini yerine getireceği için Alpay çok heyecanlı(!) bir ruh halindeydi. Somurtkan şirinin adeta vücut bulmuş haliydi şimdi. Ancak bunu ay parçası yüzlü dev adamının bilmesine hiç gerek yoktu.
"Hayatım?" dedi Kahraman yüzünde tatlı bir tebessümle. Kıvırcık tutamları evcilleşmekten çok uzaktaydı. Uzadıkça daha da asileşmişti o kuzgun karası tutamlar. Ay parçası gibi yüze düşerken o kadar iştah kabartıcı görünüyordu ki Alpay seve seve elleriyle dizginlemek istiyordu o tutamları. Bir atın eyerine nasıl oturulup,ipleri ile dizgileniyorsa öyle bir taktik izleyebilirdi bu asi tutamlara...
"Canımı yoluna koyduğum? Iyi misin sen ,hasta falan mı oldun? Sesleniyorum iki saatir." dedi Kahraman elinin tersiyle Alpay'ın alnını okşarken. Hastayım evet diye geçirdi içinden Alpay. Kaşına gözüne,boyuna posuna endamına ve ruhunun her santimine hastayım !
"Hee,yok aşkım be misafirler gelecek ya şimdi her şey tam mıdır diye aklımdan kontrol ediyordum eksikleri..." dedi Alpay sevdiğinin avucuna bir öpücük bırakırken.
Kahraman'a ait olan her şeyi seviyordu. Buna sevdiği her şey dahildi. Mesela sırf o seviyor diye basketbol maçı izler olmuştu,sırf o seviyor diye onun sigarasından kullanmaya başlamıştı...Dudaklarında onun tadı değen izmaritin tadı gibi gelsin diye sigara markasını bile değiştirmişti. Onun olmayı seviyor,onunla karışmayı da seviyordu.
Ancak Kahraman'ın ondan başkasına zaman ayıracak olma durumu bile delirtiyordu onu. Bu bir hastalıktı ve Alpay hasta bir zihniyette aciz bir aşık olduğunu inkar çabasına girecek de değildi. Deliriyordu Kahraman'ı davet eden her hukuk bürosuna,arkadaş grubuna ya da mahalle abilerine...
Bir fanus olmalıydı. Bir kar küresi mesela. Yuvarlak bir cam kürenin içerisinde minyatür objelerle dizayn edilmiş avuç içi kadar bir dünya olmalıydı Kahraman'ı muhafaza etmek için. Salladıkça kar taneleri titremeliydi hatta belki güzel bir müzik eşliğinde dönüp durmalıydı bu minik küreleri. Ama o camdan öteye çıkmak imkansız olmalıydı,o camdan içeriye bir Allah'ın kulu dahi adım atamamalıydı. Yalnızca Alpay ve Kahraman için bir dünya mümkün olmalıydı.
İçinde aşamamıştı. Yaren'i çok seviyordu Alpay zaten Kahraman'ın sevdiği her şeyi seviyordu. Ama uzaktan sevmek en güzeliydi ona göre. Minik aşk saraylarına kimsecikler girsin istemiyordu,kapalı bir kutuda bir ömür kalmak istiyordu. Kahraman'ı kalp odacıklarından birinde herkesten sakınarak sevmek istiyordu. Şimdi dostları gelecek olsa da uzakta kalmaları Alpay'ın ilk tercihiydi.
Hele o Bulut denen yerden bitmenin geleceğini duyunca Kahraman üzülmesin diye tebessüm edivermekle yetinse de karnım ağrıyor bahanesiyle kendini lavaboya zor atmıştı. Volta atmıştı koğuş ağaları gibi. Bu çocuk yüzünden zaten gayet gereksiz bir tartışma yaşamışlarken ikincisinin gelmesiyle kendini tutabileceğini zannetmiyordu.