"Açın lan siktiğimin yolunu."
"Yarrak başı gibi dikilseydiniz ya bir dünya it mahalleye girerken !"
"Sizin ben yedi ceddinizi sikeyim anca elde tespih racon kesin koduğumun iş bilmez kolpaları. Paşalarımın kılına zarar gelsin,sizi de sorumlu tutarım."
Kahraman kükrercesine mahallenin girişindeki gençleri savuşutururken, yaklaşık on beş kişilik grup çil yavrusu gibi kaçışmaya başlamıştı. Kahraman Alpay'ın elini sıkı sıkı tutarken bir öpücük kondurdu.
"Döneceğim yavrum,sen sağa salim geç otur ben döneceğim. " dedi sevdiğinin ellerini derince koklayıp,iç geçirirken.
"Kahraman, ben de geleyim nolursun. " dedi Alpay sıkıntıyla.
Kahraman onu dinlemeden torpido gözündeki silahı alarak indi arabadan. Kemerine doğru sıkıştırdığı metal kabzalı aletle beraber Ozan'ın yanına ilerlerken,Koray Abi'nin mekanı önüne topladı herkesi.
Alpay arabada huzursuzca kıpırdanırken bir yandan sevdiğinin bir yandan kardeşlerinin tehlikede olması nedeniyle yutkunmakta zorlanıyordu.
Kelebek etkisi gibiydi,yaptığınız en ufak bir hareketin bir sonucu vardı. Teoriler birbirine gebeydi ve cevapsız soruları doğuruyordu. Ellerinde kanatmadık tırnak eti bırakmazken gözünden süzülen yaşları sildi.
Sevdiğinin sesi yankılanıyordu mekanda.
"Mahallenin girişini kapatın,mahallenin çıkışını ve anayol üzerini kapatın. Ben halledeceğim. Kaç kişiler bu soktuğumun kalleşleri?" dedi Kahraman.
Alpay onun her zaman kendisine karşı takındığı tavırla anımsıyordu onu ,öfkesini ona yansıtmazdı genelde. Ancak şu pozisyonda onun soğuk kanlı bir azrail misali önüne geleni gözünü kırpmadan indirecek kadar gözü kara bir yapıya sahip olduğunu kazıdı zihnine. Boynundaki ve alnındaki her damar yerinden fışkırıp,beyaz ten üzerinde açık seçik bir biçimde belli olurken seri adımlarla mekandan ayrılmıştı.
Haldun Bey ve Ahmet Reis ,yanlarına Bedir Bey'i de alarak onun peşine giderken Kahraman bir el edip onları durdurdu.
" Bey babalar,mevzu benim mevzum. Siz uzak durun. Çocuklara göz kulak olun. Kimse dışarı çıkmayacak. Herkes evlerine. Karışanı affetmem. Getireceğim oğullarınızı sağ salim." dedi sertçe.
Kahraman her daim büyüklerine karşı takındığı tavırla bilinen biriydi ,her daim mesafeyi korur ve saygıda kusura yer bırakmayacak şekilde özenli kelimeler seçerdi. Ancak bugün gözü gerçekten hiç bir şey göremeyecek kadar kararmış vaziyetteydi.
Arkasına bile dönüp bakmadan mahalleden seri adımlarla bir başına dikilerek yürürken Alpay içinde bir yerlerde saklı olan "ya onu kaybedersem?" düşüncesiyle boğulduğunu hissetti. Düşünceleri engin bir girdaptı,kulaç atmaya çalıştıkça daha da boğuluyordu. Bataklıkta yüzmek gibiydi,suyu dövmek ve çamura saplanmak haricinde yapabilecek pek bir şey kalmıyordu ciğerinize su dolmaya başlarken.
Şimdi anlıyordu işte Kahraman'ı. Bir sabah onu yanında bulamama düşüncesiyle kavrulurken arabadan savurdu kendini. Gelme demişti ama gidecekti. Artık o lise dönemlerindeki kendini olmak istediği kalıba sokup,kendi benliğe haksızlık eden toz pembe gözlükler takmış ergen değildi,ne Emiri ne Kahraman'ı yalnız bırakmayacaktı. Aslan gibi çıkacaktı er meydanına.
Vicdan denen kambur ancak böyle ağırlık yapmayı bırakırdı.
Yokuş aşağı doğru koşuştururken ,babasının onun arkasından "Alpay" diye seslenişini duysa da aldırış etmedi. Sızlayan dikişleri tatlı kaşınıp,yanarken inatla sürüdü bacaklarını sevdiğinin geçtiği yollardan geçerek.