Ensesinden sırtına yayılan ıslaklıkla huysuzca kıpırdanırken,huzursuzca sayıklamaya başlamıştı. Kurumuş dudaklarını ihtiyaçla yalarken,koltuk örtüsünü sıkmaktan beyazlaşan eli serbest kaldı. Genzi yanıyordu,yutkunmaya çalışa da boğazındaki basınçla birlikte kulakları sızladı.
Boğazları felaket halde olmalıydı ki her kışı güçsüz bağışıklık sistemine lanet ederek yazı arzulamakla geçirirdi. Kemiklerinin sızım sızım sızlayışı yattığı koltuktan doğrulamasını imkansızlaştırıyordu.
Yani odasına bile gitmeden sızdığı kanepeyle birlikte ,bir de üstü açık yattığı var sayılırsa işi epey zorlaşmıştı.
Cayır cayır yanan,sulanan gözlerini ovaladı ve musallat olmuş korkunç baş ağrısını görmezden gelmeye çalıştı. Anahtar çevrilme sesiyle yerinden hoplayan Alpay,karşısında mavi bir kar montu çekmiş ,maskeli Emir'e göz devirdi.
"Koçum,iki avuç kar yağdı gören Uludağ'a fethe çıktın sanır " diye homurdandı titreyen sesiyle.
Sarı saçları kuş yuvası gibi dağınık ,elektriklenmiş çocuk gözlerini belerterek içeri ilerledi.
"Oğlum sen 4 senedir napıyorsun Ankara'da ölmeden ,iki soğuk gördün cesete dönmüşsün " dedi .
"Popomda o kadar iğne deliği var ki yamalı eşşek gibi geziyorum Emir " dedi sertçe öksürürken.
Emir mutfağa gidip çay suyu koyarken kapı zili tekrar çaldı .
"Alkan geldi herhalde" dedi Alpay yerinden kıpırdanırken. Ancak kardeşi bu kadar uzun boylu ve kaslı bir vücuda sahip değildi.
Kahraman elinde poşetlerle içeri girerken bir baş selamı verdi.
Fırına uğramış olmalıydı ki eve yayılan poğaça kokuları,Alpay'ın tıkalı burnunu bile mest etmişti.
Üzerine giydiği siyah montu çıkarırken ,vücudunu sıkıca saran balıkçı yaka siyah kazağın kollarını düzeltti. Gri renkte bir eşofman giymişti ,güzel koku bütün odayı doldururken Alpay huzursuzca elini saçlarına götürdü.
Terden ıslanmış ,dünden kalma leş gibi bir kazak vardı üstünde. Sümüklü bir burun,üzerine kızarık gözlerle harmanlanmış rezil saçlarla onun karşısında olmak sinirini bozmuştu.Yani sonuç olarak bakımsız ve pejmürde bir haldeydi ister istemez eve misafir gelince ,bir de kendinden bile uzun boyu neredeyse 2 metreyi bulan fit bir Kahraman görünce iyice gelinlikle yerlere yığılan Nihal Ziyagil ruh haline girmişti tabi.Kahraman, iki adımda yanındaki koltuğa oturduğunda ,koluna attığı montun cebinden eczane poşeti çıkarttı.
"Bu C vitaminin sabah akşam alacaksın,boğazların icin sprey,burun tıkanıklığın için şu küçük olan sprey,ağrı kesici evde vardır diye almadım. Ateş düşürücü de şurada " dedi tek nefeste ,elini Alpay'ın alnına götürürken.
Alpay pek de hafifçe olmayacak şekilde burnunu çektiğinde esneyen Emir 'e baktı.
"Alkan mı çağırdı sizi" dedi yutkunurken buruşan suratına engel olamadı.
Emir yaslandığı tezgaha biraz daha sokulup"Alkan aramış bir kaç kez sen açmayınca bizi aradı işte dün gece Kahraman'a geçtim ben,iki posta daha içtik. Uyumayamadık da yani pek " diye mırıldandı.
"Dedik bu asalak herif hasta olmuştur yine kesin ama koltuk kenarında üstü açık yatacak kadar aptal olduğunu daha yeni anladim" dedi uykulu gözlerini hala ovuşturmaya devam ediyordu.
Kahraman mutfağa geçerken "Hala bol kaşarlı maydanozlu salamlı omlet seviyorsun değil mi? " dedi
Alpay şaşkınca sırıttı "Unutmamışsın" .Kahraman yalnızca omuz silkip Emir'e sordu "5 haşlanmış yumurta ile yola devam mı ateş parçası " diye göz kırparken Emir sesli bir kahkaha atarken"At gibi yulaf yemediğim zamanlarda aynen öyle aslan parçası " dedi.
Alpay ,anlamsızca ellerini yumruk etmişti. Kıskanıyordu,Kahraman ile bebeklikten beri gelen mazisi Emir'in ilkokulda onların sınıfına gelmesiyle taçlanmıştı.Alpay ve Kahraman ,Emir 'i çok sevip aralarına almış olsalar da Kahraman ile arasındaki ilişki her daim kardeşlikten bile öte bir ilişki biçimiydi.
Canımı yoluna koyduğum derdi eskiden Kahraman ona seslenirken,gururlanırdı Alpay. Bilirdi çünkü arkadaş kelimesinin sırtını yasladığın kayadan geldiğini. Gerçekten kayalar değil dağlardan sağlamdı arkasını yasladığı Kahraman'ı...
Istemsizce ne kadar en yakın arkadaşları da olsa Emir ile Alpay hiç var olmamış ,gitmemiş gibi eğlenebildiği düşüncesini kendine hakaret sayıyordu.