Yuva.
Kimisi için başının üzerinde bir çatı,ocakta pişen bir tabak aş olarak tarifi sunulan dört duvar. Kahraman için ise içinde Alpay'ın soluğunun gezindiği,ayaklarının adımladığı kendine ait bir cennet bahçesiydi.
Tümüyle onlara aitti. Her zerresi onlara aitti.
Yaşadıkları çetin,yorucu ve ağır yaralara neden olan tüm o sis bulutunun üzerlerinden kalkışını baharın gelişini kutlar gibi kutluyorlardı şimdi. Meşaleler yakıp ateşi Tanrılardan çalamıyorlarsa da zamanı,onlardan çalınan tüm zamanı ve özgürlüğün her bir zerresini geri çalıyorlardı.Açık füme grisi duvarları, bej rengi koltukları,krem rengi mobilyaları...A'dan Z'ye her şey onlara aitti.
Bir tabağın yahut bir çay kaşığının bile manası olacağını söyleseler güler geçerdi insan. Ama o çay kaşığı bile kıymetinden sual olunmayacak kadar kutsal nitelikteydi ikili için.
Onlarındı.
Beraber seçmiş,beraber almış ve beraber kullanacaklardı.Alpay hala elini bırakmadığı sevgilisine yorgun bir gülümseme sunarken uçaktan ayrılıklarından beri ellerini bir an olsun ayıramamıştı sevdiğinden. Caddelerde esaret altında yürüdükleri ne kadar santimetre varsa yok saymış,tutkallanmış gibi el ele arşınlamıştı sokakları şimdi.
Evlerine girdiğinde adet yerini bulsun diye kucaklanmasa da sırtına atlayıp kahkahalar eşliğinde girmişlerdi dairelerine. Tek katlı,iki odalı pek de büyük sayılamayacak minik cennetlerine hayranlıkla bakmışlardı uzunca.
Ufak bir bahçeye açılan kapıları beraber açmış,aynı anahtarı ceplerine yerleştirip "yuva" bellemişlerdi.Göçmen kuşlar gibi oraya buraya savrulmak değil köklerini salmaya emin olmanın huzuruyla kolilerdeki ve valizlerdeki ufak tefek bir kaç eşyayı yerleştirmeye başlamış gün öğlene değinceye dek bitirivermişlerdi.
Kahraman mutfaktaki makasla bir fotoğrafı keserken Alpay elini yanağına yaslayıp tebessümle onun maharetli ellerini izledi.
Minik Alpay ve minik Kahraman'ın fotoğrafları evin duvarlarını süslüyordu. Çocukluk fotoğrafları dört bir yanı süslerken orman yeşili gözler buğulandı mesut bir biçimde.
Uzun kemikli ince parmaklar fotoğrafı itinayla keserken Kahraman gülümsedi çocuklar gibi.Çocukluk fotoğraflarından biriydi yine. Mahallede çay ocağının önünde. Kahraman'ın doğum günlerinden birinde soğuk bir kış günü çekildiği açıkça belliydi üstlerindeki gocuklar ve atkılardan.
Dükkan önündeki kaldırımların üzerine çekilmiş sandalyelerde oturan Kahraman kucaktaki pastaya üflerken hemen yanında onunla beraber pastaya üfleyen Alpay dikiliyordu omzuna kolunu atmış halde. Aralarına taze katılmış Emir elindeki pasta süsü şemsiyeyle makineye gülümserken çekilmiş bu fotoğraf karesinde gereksiz olan kısımlar kesilmişti.Fotoğrafta yalnızca Haldun Bey,Suna Teyze ve Emir'in ailesi duruyordu. Anne kucağındaki bebek Alkan ve Leyla Beyoğlu bu mutlu kareden itinayla kesilip atılmıştı makas darbeleriyle...
"Böyle daha güzeliz."diye fısıldadı Kahraman dizine Alpay'ı oturturken.
"En güzel senle güzeliz." diye yanıtladı yeşil gözlü oğlan.
"Sünnetlik fotoğrafların yanına asalım."diye muzip bir gülüş sundu Kahraman ona.
İkili beraber duvarlara çerçeve asma işlerini bitirirken Kahraman doyasıya sardığı yeşil gözlü oğlana mırıltıyla sordu.
"Uçakta uyuduğun yetecek mi ki sana?""Yeter hayatım baya baya uyudum ben."dedi Alpay.
"Salya akıta akıta ,minik bulldog yavrum."dedi Kahraman gözlerini kısıp dudak kenarına bir buse bıraktı.