Yağmur damlaları araba camına vururken Alpay sokakların başlayan yağmurla beraber tenhalaşmasını izliyordu. Insanlar nereye kaçacağını bilmez bir halde gri sis bulutu arasında savrulurken,kendisi araba camına uzanıp etrafı izlemekle meşguldü.
Yanında oturan Kahraman'a bakınırken içi yine berrak bir denizde kulaç atıyormuş gibi tazelenmişti.Beraber ,Suna Teyze'nin mezarına doğru ilerlerken yol boyunca izlendiğinin farkında bile değildi Alpay.Güzel kokusuna biraz daha erişmek için,yaklaştı ve cama arkasını verdi.
Güzel bir burun,şekilli dağınık kalın kaşlar,kaşlarına değen kapkara kirpikler...
Talihimizin yazıldığı mürekkep kadar kara bukleler diye geçirdi içinden Alpay. Onun boynundaki ince tüyleri bile bilmem kaçıncı kez sayarken derin bir nefes soludu.
"Gözlerinin dokunduğu her mekan memleketim,bakıverde uzamasın gurbetim ,esaretim." Alpay kafasının içinde çalan ve yalnızca kendi duyduğu bu şarkıyla,yeşillerini Kahraman'ın parlak harelerinde gezdirdi bir müddet.
"Ankara'da en çok neyi özledim biliyor musun salep kokusundan sonra...seninle araba yolculukları yapmayı. Arabayı açırır kaçırır dolanırdık mahallede zır deli gibi." diye mırıldandı ölüm sessizliğinin son bulması için.
Kahraman hoş bir tebessüm sunarken Alpay içinde oluşan hisleri engelleyemiyordu. Hissetmemesi gereken en kuytusunds sakladıkları,yoksunluk krizi gibi yokluyordu şimdi içini.
Kahraman bir türkü mırıldanırken,Alpay mest olmuşcasına ona eşlik etti kısık sesle. Elbette Kahraman'ın duru bir su misali akıp giden sesinin yanında kuru gürültüydü onun sesi ancak yine de aynı kelimeleri dillerinden geçirmek bile Alpay 'ın zavallı kalbini ferahlatıyordu.
Eh ,ne derler bilirsiniz,umut fakirin karbonhidratıdır azizim !
"Söyle sunam nerelisin
Yıldızlar gibi harelisin
Niye böyle karelisin
Gel gurbete çıkalım senleNazar etme buralıyım
Felek ilen aralıyım
Bu sebepten yaralıyım
Var git yolunaBeni dertten derde salan
Hey aklımı başından alan
Şu dünyanın kökü yalan
Gel gurbete çıkalım senleBoşunadır sözün bana
Benden yar mı olur sana
Merhem süremem yarana
Var git yolunaLalalala lalalala lalalala
Lalalala lalalala lalalalaŞu dağları aştım geldim
Neler indim nede yıldım
El vermezsen bil ki öldüm
Gel gurbete çıkalım senleHayal olsun düş olsun
Sözünden dönen taş olsun
Canım canına eş olsun
Canım canına"Son kısmı birbirlerine bakarak,ormanlık alanın girişinde söylemişlerdi. Türkünün güzelliği ve sözlerinde yaşam bulan can alıcı his ise Kahraman'in berrak ve tok sesinde saklıydı. Daha bir kıymete biliyordu kelimeler onun dudakları arasında. Alpay bunun için yemin edebilirdi.
Mezarlık girişine doğru geldiklerinde ,Alpay aldığı mis kokulu papatyaları arka koltuktan alırken ,Kahraman'da aynı işlemi kan kırmızı güllere uyguladı. Iki genc yağmurdan sonraki toprak kokusunun hissedildiği,ağaçlarla kaplı mezarlıkta Suna'nın mezarına doğru ilerlerken kucaklarında çiçeklerle bayramda annelerini ziyarete gelen çocuklar gibiydiler.