Belindeki tatlı sıcaklığa iyice kendini yaslarken,uykusunun en tatlı yerinde yer değiştirme ihtiyacı hissetti.
Daha da yakın olabilmeliydi. Mesela göğüs kafesini açıp onu kalp kapakçılarından birinde kilitli tutacak kadar yakın olmak ancak yeterli gelebilirdi. Gölgesi gibi aynı anda adımlamak bile az gelebilirdi.
Aşk,tatlı bir ızdıraptı. En tatlı halindeyken dahi canını yakabilecek bir olguydu. Mesela dudaklarına değen her bardağı kıskanabiliyordunuz,saçlarının dağıldığı yastıkları bile kıskanabiliyordunuz. Alpay iyice Kahraman'ın göğsüne gömülürken,minik minik öpücükler bıraktı süt beyaz tene.
Sıcak tenin üzerinde belli belirsiz seçilen bir kaç tüyü okşarken ,bir öpücük daha bıraktı.
Oda büyük ve genişti, duvarı boydan boya kaplayan cam pencereler,direkt olarak bahçeye açılıyordu şimdi. Yağmur damlaları,boncuk boncuk süzülüp gidiyorlardı pencereden. Hava kapalı ve gri bulutluydu,bu da demek oluyordu ki bugün özlediği sıcaklıkla yatakta gün geçirmek için mükemmel bir zamanlamaydı.
Özlediği sıcaklığın çıplak beyaz göğsüne dudaklarını yaslarken ,gözlerini kapatıp yağmur sesini dinlemeye devam etti. Büyük siyah çarşaflı yatakta beraber uzanırlarken,Alpay Kahraman'a göz gezdirmekten geri duramıyordu. O kadar çekici görünüyordu ki uykusundan uyandırmamak için zor tutuyordu kendini.
Ama çok yıpranmıştı ikisi de. Bu nedenle arzusunu bastırıp,sıcak göğüse sarılı uyumaya devam etti.
"Alpay'ım.. uyandın mı?" dedi Kahraman mırıldanırken. Güzel gözleri hala kapalı vaziyetteydi.
"Uyu sen aşkım,lavaboya gideceğim ben." diye mırıldanıp sıcaklıktan ayrıldı Alpay.
Tuvalet ihtiyacını giderip,dişlerini fırçaladıktan sonra kısa bir duş alıp hastane kirinden güzelce arındı. Orada duş alsa da rahat hissedememişti. Dün gece epey geç saate eve gelip dışarıdan bir şeyler yiyip uyuyup kalmışlardı. Zorlu bir hastahane sürecini atlattıktan bitik düşmüşlerdi biraz.
Alpay valizden bir iki temiz üst çıkarırken,Kahraman'ı uyandırmamak için ekstra özen sarf etse de elinin ayarı pek yoktu. Sessizce ayak uçlarında yürüyüp banyoda giyindi. Dalgaları irilemiş kumral tutamları arkaya iterken mutfağa doğru ilerledi.
Mutfak epeyce küçüktü,eh zaten yazlık amacıyla kullanılan tüm evlerde olduğu gibi Amerikan mutfak tipiydi. Dolapta yiyecek vardı,yani Kahraman gelmeden önce ablaya tembihlemişti alınacaklar listesini. Alpay bugün sevgilisi için güzel bir kahvaltı hazırlamak istiyordu çünkü ikisi de hastane yemeklerinden illalah getirmişti.
Ama Alpay'ın hazırladığı olası bir yiyeceğin onları tekrar hastanelik etme ihtimali de baya yüksekti yani...Mevzu yukarı tükürsen bıyık,aşağı tükürsen sakal olayına dönmüştü birazcık.
Bu yüzden yumurtaları haşlamak haricinde bir aksiyona girmemeye özen gösterdi. Kahvaltılıkları masaya yerleştirip,salatalık ve domates yıkadı. Mutfakla uzaktan yakından bir alakası olmadığı için doğrama tahtasını tencerelerin falan orada arayarak epey bir zaman kaybetmişti. Bu süre zarfında çay suyu bile kaynamıştı hatta. Alpay için yüzyılın beceriksizi ödülü gelmesi yakındı.
And the " Beceriksizler" goes to....Alpay BEYOĞLU !
"Lan ben bunları yıkadım dimi?" diye mırıldandı salatalığa aptal aptal bakarken. Daha sonra domatesi burnuna tutup kokladı. Burnuna düşen iki damla su taneciği genzine kaçarken cevabını almıştı yüksek zekalı yeşil göz.
Kahraman'ın Alpay'dan hediye ömürlük kupasına filtre kahve poşetini koyarken ,kaynar sudan biraz ekledi. Kahvesiz uyanamayan sevdiğine ,elleri ile kahvaltı hazırlayıp kahve demleme fikri onu kikirdetmeye yetmişti. Masada rastgele dizili tabakları biraz göz zevki bozmayacak hizaya sokarken aptallığı ile irkildi.