Kahve makinesinin fokurdayıp tezgaha taşmasıyla birlikte içinde bulunduğu transtan çıkmayı başarmıştı Alpay.
Ev,Alpay'ın mırıltılarıyla yankılanırken bir köşede uslu uslu hukuk kitabına gömülmüş ders çalışan Kahraman'a bakındı bir müddet. Finalleri yetiştirme telaşı ile sessizliğe gömülen sevdiğinin haline üzülse de kendisi de aynı dertten muzdaripti. Yalnızca kendisi iç sesini ve vicdanını daha iyi susturabilmek konusunda daha maharetliydi. Final yerine geçecek önemli bir çizim projesi olmasına rağmen rahat bir biçimde geziniyordu fütursuzca.
Keyfi paşalarda dahi yoktu lakin hali itten beterdi dese abartmış sayılmazdı.
Elindeki makinede kalan kahveyi fincana doğru boşaltırken aklına gelen muzip fikirle gülümsedi. Haince parlayan yeşilleri baharat ve tuz kavanozlarında gezinirken aklına gelen fikirle kendini gülmemek için zor tutsa da kıyamamıştı. Hem zaten uykusuzluktan bitik halde duran Kahraman başını zor dik tutuyordu. Güzel bir kahveye ihtiyacı kesinlikle vardı ve tercihen tuz ile baharat olmadan servis edilmesini isterdi. Alpay ve şam seytanlıkları bugünlük rafa kalkmalıydı.
"Sidikli Marsupilami aklından geçeni çok iyi biliyorum.Sakın diyeyim." Odanın diğer tarafından yükselen ses içinde hem muziplik hem de gizli bir tehdit barındırıyordu. Alpay solan sırıtışıyla beraber göz devirdi.
" Hayatım sen de var ya müneccim misin bir şakamız vardı,hiç ettin." diye huysuzca mırıldandı Alpay bardaklara soğuk su doldururken.
"Yavrum, tuzlu kahve geleneği görücü evliliğine dayanıyor. Kız oğlanı istemezse ya da benim gönlüm başkasında demek isterse kahvesine tuz döküyormuş reddetmek için. Bana asla hayır diyemeyeceğine göre tatava yapma da içelim orta şekerli çifte kavrulmuş kahvemizi,hadi." diye alaya almakla yetinmişti Kahraman.
"Ne biliyorsun lan belki istemiyorum." dedi Alpay sinsi bir sırıtış kondurdu suratına. Elindeki tepsiyle usul usul Kahraman'ın yanına adımlarken tepsiyi masaya bıraktı. İçindekileri tutamadan saf saf bakındı bal rengi gözlerin içine.
"Sana lokum fabrikası feda olsun lan istemem mi seni ? Surata bak ay parçası tü tü." dedi yavaşça sıcak kucakta kendine yer edinirken ellerini Kahraman'ın boynunda birleştirdi.
Anne kanguruya bağımlı bir hayat süren yavru kanguru kadar temas bağımlısı olduğunu inkar etmeyecekti elbette Alpay. Dudaklarını beyaz tenin her karışında gezdirmeden önce masadaki tepsiyi ve kitapları birazcık iteledi. Daha sonrasında bacaklarını Kahraman'ın beline daha sıkı sararak iyice yerleşti kucak kısmına.
Alpay "Korkuyorum..."dedi sevdiğinin boynuna bir öpücük bırakıp gözünden kaçan bir kaç damla süzülüp giderken. Fısıltıyla söylediği bu cümle zihnindeki bir savaşın feryatlarından kaçıp gelen minik bir iç çekişten farksızdı.
Çok şeyden korkuyordu. Hepsi kendisiyle dolaylı olarak ilgili olsa da direkt olarak Kahraman için endişeliydi aslında. Adapte olmakta zorluk yaşayacak olan Alpay idi. Kahraman ise hayatını devam ettirebilecek kadar yabancı dil sahibiydi.
Gideceklerdi.
Güzel günlere adım adım ilerlerken doğdukları beşikten yan yana ebedi bir uyku uyuyacakları tabutlara dek sürecek bir sevdanın mensuplarıydı. Hayatta yalnız olmadığını bilmek ve senin için atan bir kalbin varlığına aşina olmak tarif edilemez bir huzura neden oluyordu elbette.Kendini devasa yaratıkların olduğu bir dünyada minicik bir karınca gibi hissetmekten alıkoyamıyordu. Dil bilmiyordu,kültür tanımıyordu. Kahraman ana dil seviyesinde Fransızca konuşabiliyordu. Alpay ise akıcı bir biçimde dil öğrenip derdini anlatana dek uzunca süre geçecekti.