2

463 59 22
                                    

Naruto

Kendimize büyük bir oda tutup hepimiz aynı yerde kalma kararı vermiştik.  Herkes yavaş yavaş çantasındaki eşyalarını ayarlarken Kakashi-sensei konuştu. 

"Gidip kaplıcalarda rahatlayalım ayrıca yarın tüccarı pasaklı şekilde karşılarsak korkup kaçabilir." diyerek  kıkırdamıştı. Hepimiz kıkırdayıp onaylıyorduk ki. Bir anda aklıma gelen düşünce ile kanımın çekildiğini hissettim. Kesinlikle onlarla birlikte kaplıcalara giremem, beni görmemeleri lazım . Gözlerim panik ve korkula büyüdü ve tedirginlik beni suskunluğa sürükledi. Yüzümdeki gülümseme solmuş olmalı ki Sasuke omzumdan tutup hafif sarstı. 

"Naruto ne oldu, bu suratını hali ne?"  Ben panik halinden duyduğum ses ile çıkıp Sasuke'nin yüzüne baktım ve konuştum.

"Ah! merak etme sadece başım dönüyor, kaplıcanın sıcak suyu ve buharı daha fazla döndürür diye düşünüyordum. En iyisi siz benden önce girin bende biraz temiz hava aldıktan sonra girerim. "  Dedikten sonra tedirgince tebessüm ettim. 

 Sasuke bana endişeli gözlerle bakarken ben hem daha da  tedirgin oluyor hem de keskin bakışları altında yok oluyordum. 

Kakashi onayladı fikrimi. "Bence de temiz hava iyi gelir sonra banyoya girersin."

Kakashi-sensei böyle diyince Sasuke hoşnutsuzca onayladı. Hepsi kaplıcaya gittiğinde bel çantamı da alarak handan çıktım. Biraz yürüdükten sonra oldukça yaşlı gözüken ağacın altındaki bir tepeye oturdum. Hava oldukça temizdi, hafif serindi. Elimi bel çantama atıp sigaramı ve çakmağımı aldım. Köyün eski kesiminde yaşayan yaşlı bir amca bana bunları satıyordu. Gerçi kendimi zehirlemekten ölmemi umarak sattığına çok emindin. Ciğerlerimi çektiğim duman ve soğuk hava karışmış canımı yakmıştı. Ancak hoşuma gitmediğini söyleyemezdim. sessiz geceyi dinleyerek sigaramı içtikten sonra kollarımı yukarı sıvadım. sigarayı kolumun üstünde söndürünce ufak acıdan gözlerimi kısmıştım. Bu tür acılar beni hayata bağlıyordu, yaşadığımı hissediyordum. Yoksa sürekli kendimi sorguluyordum . Elime bir kunai alıp sandaletlerimi çıkardım. Sandaletin kapattığı, görünmeyen kısımlara kesikler atmaya başladım. İşim bittikten sonra gitmek için toparlanınca sızlayan ayak bileklerimi hissettim.

Hana döndüğümde odamıza gittim. Müşterilere verilen yukatayı almak için gelmiştim. Ben geldiğimden hepsi çoktan dönmüş bir şeyler atıştırmaya başlamışlardı. onlara gülümseyip banyoya gittiğimi söyleyerek çıktım. kaplıcaya geldiğimde kıyafetlerimi çıkarıp karşımdaki aynaya baktım. Kendimi tanımakta zorlanacak kadar zayıflamıştım . Saçlarımın sarısı gittikçe soluyordu. Gözlerim... hala mavi ama mavi değil. Kollarımda kesik ve yanık izleri ,bacak ve ayak bileklerimdeki kesikler. Son olarak iki gün önce beni ara sokakta döven adamdan kalma karnımda ve sırtımdaki morluklar...

Sıcak suya oturduğumda ağzımdan bir küfür kaçtı. Yeni yaralarımı kaplayan sıcak su canımı yakmıştı ama küçük bir tebessüm ile suyun içinde oturmaya devam ettim. Gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım. Benden daha kötü durumda olup da hala dik duran insanlar vardı, o zaman benim ölmeye bile hakkım yoktu. Ne yaşayabiliyordum ne ölebiliyordum. Sadece yok olmak istiyordum , bir anda , sessizce ve fark edilmeden. Hem zaten neden yaşıyordum ki . Belki de o aptal tilkiye inat yapmıştım, engel olmayacağım dedim ama ona öylece teslim olmak beni sinirlendiriyor. Bu dünyadan silinme fikri beynimde yankılanırken yavaştan çakramı bastırıp sildim. Bir süre daha o şekilde gözlerim kapalı, suratımda zoraki bir ifade olmadan öylece oturdum.  En sonunda kalkma kararı alıp yavaşça çıktım. Kurulandıktan sonra yavaşça yukatamı bağlayıp aynaya baktım. Gözaltlarım morarmış ve bitkin duruyordum. Canlanmak için yüzüme soğuk su fırlatıp ellerimi yanaklarıma vurdum biraz renk gelsin diye. Son olarak yüzüme ışıltılı bir gülümseme yerleştirdim ve odaya yönelmeye başladım.

Derin MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin