Yazar
Altı Bijuu ve Jinchurikinin buluşmasından hemen sonra derhal yola çıktılar. Oturup sohbet edecek ve tanışacak kadar zamanları yoktu. Görevin aciliyetinin ve tehlikesinin bilincindeydiler. Buluşmaları, yüzyıllardır görülmemiş bir olay olsa da öncelikleri hayatta kalmaktı. Eğer bu savaşı atlatabilirlerse hayatlarını huzurlu yaşamak ve keyiflerince kaynaşmak için şansları olacaktı. Bu mücadelenin onlar için bir getirisi vardı. Jinchuurikilerin izole şekilde ve gözetim altıda yaşamasının nedeni; onların potansiyellerinden korkulması ve diğer Jinchuurikiler ile buluşmalarının önlenmesiydi. Bu mücadelede katkılarının farkına varılırsa insanlar için tehdit oluşturmadıkları, amaçlarının yakıp yıkmak olmadığı kabul edilmeye başlanabilirdi. Ne kadar çabalasalar da elde edemeyecekleri bir şanstı bu. Korkunç hayatlar yaşamış bu insanlar için ancak rüyalarında elde edebilecekleri bir yaşam tarzıydı. Saklanarak, korkarak, nefret edilerek ve ederek yaşamak zorunda olmayacakları bir dünya parmaklarının ucunda duruyordu. Yapmaları gereken tek şey uzanıp o fırsatı yakalamaktı. Aşmaları gereken engel canlarına mal olmayacak olsaydı belki de hepsinin yüzünde bir zafer gülümsemesi olabilirdi.
Ana karargaha giden yol sırasında küçük sohbetler edilmişti. Durumla ilgili ve benzeri şeyler konuşulmuştu. Kişisel konuşmalardan olabildiğince kaçınmaya çalışmışlardı. Bir savaşın eşiğinde olmak tanıdığın herkesin ölebilme ihtimalini içeriyordu. Birbirleri ile ne kadar az duygusal bağ kurarlarsa onlar için o kadar iyiydi. Özellikle bu durum Jinchuurikiler arasında daha da baskındı. İnsanların yaşamları kolayca ellerinden alınabilir ve bir daha dünyanın havasını soluyamayabilirlerdi. Ama Bijuuların yok olması için belirli kriterler gerekliydi. Önlerindeki her güçlü düşman onları öylece yok edemezdi. Fiziksel bedenlerini oluşturan çakra topluluğu dağıtılmış olsa bile bir süre sonra tekrar doğabilirlerdi. Düşmanları ile ilgili bir bilgileri olmadığı için en sonunda ebediyete kavuşup kavuşmayacaklarını bilmiyorlardı. Bu yüzden insanlara kıyasla daha az temkinli davranıyorlardı. Zaten yol boyunca başlatılan konuşmaların çoğu Bijuular tarafından olmuştu.
"Sizden aldığım bilgilere göre sadece sekizimiz toplandık. Sonuncumuz nerede?" Kokuo ılımlı ve mantıkcıl bir yapıya sahipti. Gözlemlerini ve bilgilerini işlemeyi iyi biliyordu. Bu yüzden eksik kişini kim olduğunu zaten anlamıştı. Ama neden onlarla olmadığını, nerede olduğunu bilmek istiyordu. Sorusunun ardından cevap gelmeyince kendini yineledi.
"Kyuubi nerede?" Gyuuki cevap verdi.
"Nerede olduğunu bilmiyoruz. Jinchurikisi bütün bu toplantılar olmadan hemen önce köyünden kaçtı. Onu bulmak için çabalıyorlar." Son Goku sormaya başladı.
"Köyünden kaçmış olsa bile Kyuubi'nin yönlendirmesi ile bizim gibi buluşma yerine gelmez miydi? İnsanların yanına dönmemesini anlarım ama Jinchuurikilerin yani kendisi gibi olan insanların yanına gelirdi. Köyünden ayrılmasını en iyi şekilde anlayacak insanlar bizim bedenlerimiz." Utakata ona hak verdi.
"Haklısın bende onun gibi köyümden kaçtım. Yine de sizinle buluşmaya geldim. Yıllardır ormanın içinde tek bir insan görmeden yaşamış olmama rağmen sizin yanınıza geldim." Yugito sözü devraldı.
"Ana karargaha gitmemesinin sebebinin insanlar olduğunu sanmıyorum. Kaçak Jinchuuriki bir Konoha ninjasıydı. Hokagenin ona ne kadar değer verdiğini orada bulunduğum kısa sürede bile anladım. Ne zaman Jinchuuriki hakkında konuşulsa her zaman endişeli ve hüzünlü bir ifadesi olurdu. Aynı şekilde Kazekage ile de iyi bir ilişkisi olduğunu öğrendim. İki Kage de aynı ifadeyi yapıyordu. Ona kötü davranılacağı için yardıma gelmediğini sanmıyorum. Öğrendiğim kadarıyla da sorumluluk bilinci olan yardımsever bir ninjaymış. Konuyu öğrendiği zaman gelmeyeceğini hiç sanmıyorum." Chomei sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Mavi
FanfictionŞimdi karşımda hiç tanımadığım biri vardı. Her daim sırıtan, mavi gözlerinin içi parlayan Naruto neredeydi? Bu tanımadığım insan kimdi? Gözleri sanki hiçbir şeye odaklanmamış gibi donuk ve oldukça koyuydu. Suratı bir çok duygunun esiri altında kaldı...