"Lisa, seni seviyorum."
"Bende seni seviyorum Justin Bieber." Gözlerim ışıldarken Justin'e bakıyordum. El ele tutuşurken derinlerden bir melodi geliyordu. Justin kaşlarını çattı.
"Sen de duyuyor musun?" Ağzım şaşkınlıkla aralanırken bu sesi tanımıştım. Bu benim alarm sesimdi. Ama, neden Justin ile beraberken bunu duyuyordum ki?
Israrla çalan alarmım yüzünden gözlerimi aralarken gözümle Justin'i arıyordum. Daha sonra fark ettiğim gerçekle elimi alnıma vurdum. Gördüğüm gerçek değildi, yalnızca rüyaydı. Zaten onu anca rüyalarımda görürdüm. Uyuşuk bir şekilde kalkıp banyoya ilerledim. Rutin işlerimi halledip üstüme mavi kot pantolon ve siyah üst geçirip saçlarımı taradım. Saçlarımı açık bırakmaya karar verdikten sonra aşağı indim. Abim çoktan kalkmış, kahvaltı yapıyordu. Pazartesi günlerini hiç sevmiyordum. Pazartesi sendromu dedikleri şeyin gerçek olduğunu fark etmiştim.
"Günaydın uyuyan güzel." Dedi abim beni gülerek incelerken. Gerçekten de uykulu ve sarhoş gibiydim. Abime gülümserken yüzümü ovdum. Dün gece kabus görmemiştim, ama nedense kabus gördüğüm zamanlar daha enerjik ve dinamik kalkıyordum. Sanırım çok uyumak bama yaramıyordu.
"Günaydın abilerin en güzeli." Abim kaşlarını kaldırdığında güldüm.
"Kaç tane abin var?"
"Bir tane." Dedikten sonra yanağını öpüp yerime oturdum. Hızla kahvaltımı yaparken bir yandan da telefonuma gelen mesajları kontrol ediyordum. Kahvaltı bittiğinde koltuğa attığım çantamı kapıp kapıdan çıktım ve spor ayakkabılarımı giymeye başladım. Abimin arabasının yanında durup abimin kilidi kaldırmasını bekledim. Abim cebinden çıkardığı anahtarın tuşuna bastığında kapısını açıp oturdum. Abim de sürücü koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı. Aramızda konuşma geçmemişti, okul da fazla uzak olmadığından hızlıca gelmiştik. Arabadan indiğimde gözlerimle bahçeyi taradım. Ayakta dikilmiş muhtemelen beni bekleyen kızlara el sallayarak yerimde zıplamaya başladım. Kızlar beni gördüğünde gözlerini devirip gelmemi işaret ettiler. Abim ise diğer yanda ne ara geldiklerini bilmediğim tayfayla konuşuyordu. Kızların yanına ilerleyip onlara sarıldım.
"Lalisa? Bugün pek mi sevgi doluyuz?" Diyen Jisoo'yla gözlerimi devirip elimi salladım.
"Aman be, sizi de sevmeye gelmiyor." Rosé hafifçe bana vurup yanağımı okşadı.
"Bu tatlı bücür şimdi bize trip mi atıyor?" Ona gülümseyeceğim sırada karşıdan gelen abimlere takıldı gözüm. Bir kişi dikkatimi çekmişti: Jeon Jungkook.
Yine tüm etkileyiciliğiyle bize doğru gelirken aklıma neden öpücüğümü aldığı an ve güldüğü zaman geliyordu? Başımı iki yana sallayıp düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım.
"Naber kızlar?" Dedi Taehyung, ama sebepsiz bir şekilde Jennie'ye bakmıştı.
"Pazartesi sendromu işte. Sen?" Dedi Jennie sıradan bir sesle.
"Aynı." Taehyung'un sözlerinden sonra bir kaç saniye sessizlik olmuştu. Jin abi sessizliği bozarak Seokjin klişesini uyguladı.
"Acıkan var mı bu arada?" Hepimiz gözlerimizi devirirken tahmin ettiğiniz şey oldu.
"Ben acıktım." Diyen Jisoo ile Jin abi tekrardan göz göze gelmişlerdi ve Jisoo yine utanıp gözlerini kaçırmıştı. Bu ikisi dünyayı yeseler bile doymazlardı, bundan emindim.
"İyi hadi, yürüyün kantine." Hoseok abiyi herkes onayladığında kantindeki masalardan birine oturduk.
"Hadi söyleyin, benden." Namjoon abi yine herkese istediğini ısmarlıyordu. Daha yeni kahvaltı yaptığım için hiçbirşey istememiştim. Jin abi ve Jisoo tost ile içecek isterken diğerleri sadece içecek istemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙼𝚘𝚗 𝚂𝚘𝚞𝚏𝚏𝚕𝚎 | 𝙻𝚒𝚜𝚔𝚘𝚘𝚔°
Fanfiction*Liskook Ağırlıklı* Çok küçükken travma yaşamış olan Lisa, üç çocukluk arkadaşı ve abisi Jimin'in arkadaş grubuyla takılarak kabuslarını unutmaya çalışır. Bu gruba sonradan dahil olan Jungkook ile karışan olaylar, ciddi bir hal alır. #Shiplerimiz# ...