27.Bölüm

700 56 36
                                    

Başımı yasladığım duvardan kaldırarak kızarmış ve şişmiş gözlerimi etrafa çevirdim. Herkes buradaydı. Rosé, Jisoo'nun kolları arasında uyuyakalmıştı. Eve gitmesinde ısrar etsek de asla kabul etmemişti. Şimdi ise o kadar ağladıktan sonra uyuyakalmıştı. Jisoo'nun yanında ise Jin abi vardı. Abilerimin hepsi de kötü görünüyorlardı, ancak bunu belli etmek istemiyor gibilerdi. Taehyung'a sarılmış bir şekilde uzaklara dalan Jennie derin bir nefes verdi. Bu sırada yanıma biri oturdu ve benim gibi kafasını duvara yasladı. Bu kişinin kim olduğunu biliyordum.

"Daha iyi misin güzelim?" Konuşmak yerine başımı salladım ve kafamı omzuna yasladım. Konuşursam sesimin çıkmayacağını biliyordum. Saatlerdir ağlamaktan başka hiçbir şey yapmamıştım. Abim ameliyattaydı, bizse onu bir an bile yalnız bırakmamış saatlerdir hastanede bekliyorduk. O iyi haberi bekliyorduk. Kimse abimin öleceğine ihtimal vermiyordu, vermek istemiyordu. Ölüm kelimesini abimin ismiyle yan yana koymak bile beni ölümüne korkutuyordu. Düşünmeyi reddediyordum çünkü abime bir şey olursa bir daha asla yaşayamazdım.
Jungkook yavaşça başımın üzerine öpücük kondurup beni göğüsüne yasladı.

Aradan bir saat geçmişti ama abim hala ameliyattan çıkmamıştı. Saat geç olmaya başladığı için kızlar uyumuştu. Hastanenin ilaç ve hastalık kokan o havasından uzaklaşmak için ayağa kalktım.

"Nereye gidiyorsun?" Diye soran Yoongi abiye döndüm.

"Çatı katına çıkıp biraz hava alacağım oppa. Bu hastane kokusu midemi bulandırdı." Yoongi abi başını salladı.

"Bende seninle geleyim o zaman ne olur ne olmaz." Ona buruk bir şekilde gülümsedim ve elimi omzuna koydum.

"Boşuna kendini yorma ben iyiyim. Bir beş dakika durup geleceğim." Dedikten sonra gözlerim Jungkook'a takıldı. Uyurken öylesine masumdu ki, mafya olduğuna inanamazdınız.

"Kendine dikkat et." Diyerek gözümün önündeki saç telini geriye yatırdı Yoongi abi. Onu başımla onaylayıp çatı katına ilerlemeye başladım. Yoongi abiyi ve diğer ahilerimi çok seviyordum. Kendi abim kadar değerliydiler.

Çatı katına ulaştığımda derin bir nefes alarak soğuk havanın tüyler ürpertici hissiyle başa çıkmaya çalıştım. Telefonum cebimde titrediğinde çıkarıp ekrana baktım. Bilmediğim bir numara olması kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Aramayı cevaplayıp kulağıma götürdüm.

"Alo?" Karşı taraftan uzun bir süre ses gelmeyince tekrar konuşmaya başlamıştım bıkkınca. Zaten zor bir zaman geçiriyordum ki kimseyle uğraşacak halim yoktu.

"Kimsiniz ve neden aradınız?"

"Ah, Pranpriya. Beni nasıl tanımazsın babacığım?" Gözlerim dehşetle açılırken hareketsiz kalmıştım. Korku bir zehir gibi bedenimi ele geçirmeye başlarken yutkunamamıştım. Ellerim titremeye başlamıştı. Konuşamamıştım. Ondan o kadar korkuyordum ki konuşmaya cesaret bulamamıştım.

"Neden cevap vermiyorsun güzel kızım?" Güzel kızım kelimelerine yaptığı vurgu yüzümü buruşturmama neden olmuştu.

"N-ne ist-tiyorsun?" Her an ağlayacakmış gibi kısık çıkan sesime lanetler ettim.

"Abinin iyi olup olmadığını sormak için aramıştım." Gözlerim bu sefer de şaşkınlıkla aralanırken aynı zamanda dolmuşlardı da.

"Sen n-nerden biliyorsun?"

"Ah Lalisa her zamanki gibi çok safsın. Abinin bir anda mekanlarına gidip gizlice vurulduğunu nereden biliyorum sanıyorsun?" Boşta olan elimi ağzıma götürürken bir damla yaş gözlerimden akmıştı. Hayır, düşündüğüm şey olamazdı değil mi?

𝙼𝚘𝚗 𝚂𝚘𝚞𝚏𝚏𝚕𝚎 | 𝙻𝚒𝚜𝚔𝚘𝚘𝚔°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin