Karakola gelmiştik tekrar. Burası beni ilk cinayetin anılarına taşımıştı. İstemsizce Rosé'ye baktım. Yıkılmıştı. Ağlamaktan kızarmış gözleri ve birbirine karışmış o güzel sarı saçları herşeyi belli ediyordu. Artık biraz olsun sakinleşmiş olsa da kolay değildi. Bir insanın hayatına son vermekle suçlanmanın kolay olan tarafı neydi ki? Hepimiz tekrar sorgulanıyorduk. Abim Rosé'nin yanından bir an bile ayrılmamıştı. Onun için ne kadar endişelendiğini biliyordum. Rosé'ye bir şey olması bile abimi yıkmaya yeterdi. Bir ruh gibi oturup gözlerimi yere sabitlemiştim. Ağlamıyordum artık. Ağlamaktan sıkılmış, bunalmıştım.
İsmimi duyduğumda sessizce ayaklandım. Abimin bana baktığını görebiliyordum. Benim için de endişelendiğini biliyordum. Ona iyi olduğumu göstermek adına gülümsedim hafifçe. Sorgu odasına tekrar girerken aynı duyguları yaşıyordum. O kabusu tekrardan yaşamak acı vericiydi. En kötü olan şey ise buraya defalarca girme ihtimalimdi.
"En ilginç vakalarımdan biri. On bir kişilik bir liseli grup okulda iki tane cinayet işliyor ama hiçbir şekilde kanıt yok." Beni geçen sefer sorgulayan polis bana yargılayıcı bakışlarıyla bakarken sandalyeye sindiğimi hissediyordum.
"Nasıl yaptınız Lalisa? Roséanne öğrencilerin de dediklerine göre on dakika kadar sınıftaydı. Bunu nasıl başardı? Sonra siz sınıfa çıktınız. Beş dakika kadar sonra herkes sınıfa geldi. Kurbanınız hakkında bir şeyler biliyor olmalısın." Başımı iki yana salladım kendimden emin bir şekilde."Bir grup liseli bir cinayeti on beş dakikada işleyemez. Ölen kızı hiçbir şekilde tanımıyorum, sadece bir kaç kez gördüm. Bakın polis bey, burada size bazı şeylerden bahsetmek istiyorum. Bu cinayetleri işleyen her kimse amacı benim. Benim hapse girmemi istiyor, cinayetleri benim üstüme atıyor. İlk cinayetten sonra bu sefer Rosé'ye attı cinayet suçunu. Çünkü benim sevdiklerime zarar gelmesine dayanamayacağımı biliyor, tüm okul biliyor." Sesim kısılırken gözlerim dolmuştu. Polis sert sesinden ödün vermeden bu halimi kullanarak üstüme gelmeye başlamıştı.
"Sakın bana timsah gözyaşlarını dökmeye kalkışma. Ben bu odada çok katil sorguladım. Sende bunlardan birisin. Sadece bekliyorum Lalisa. Senin ve grubunun bir hata yapmasını, bir şeyleri gözünüzden kaçırmanızı bekliyorum. Daha sonrasında büyük bir zevkle sizi hapse atacağım." Masada biraz öne eğilerek geçen seferki cümlemi tekrarladım.
"Biz yapmadık." Dedim her bir hecesine baskı uygulayarak. Polis sert ifadesini bozmadan önündeki dosyalardan birini önüme fırlattı.
"Kurbanınız, Ahn Hye-Jin. Jihyoung gibi dersleriyle ilgili, sıradan bir gençti. Öğrendiğimiz üzere öğrenciye benzeyen bir yabancı onu sizin sınıfınıza çağırmış." Polis sözlerine devam edemeden kapı tıklatılıp açılmıştı. Genç bir polis içeri girip polise bir şeyler söylediğinde polis dışarı çıkmıştı. Dirseklerimi masaya yaslayıp başımı ellerimin arasına aldım. Düşünmekten beynimi yitirmek üzereydim. Artık dayanamıyordum. Güçlü durmak zor gelmeye başlamıştı artık. Korkuyordum, hemde çok korkuyordum. Aldığım nefes ciğerlerime yetmiyordu. Nefes almak bile hiç bu kadar zor gelmemişti on yedi yıllık hayatımda.
Beş dakika kadar sonra kapı açıldığında başımı kaldırıp gelen kişiye baktım. Jungkook'u gördüğümde afallamıştım. Şaşkınlığım yüzüme yansırken o polisin az önce oturduğu sandalyeyi alıp yanıma oturmuştu. Yanıma oturmuş olması kalbimin farklı bir ritimle çarpmasına neden oluyordu. Ona bakmamak adına kulağımın arkasındaki saçlarımı serbest bırakıp gözlerimi kucağımdaki ellerime sabitledim.
"İyi misin?" Derken beni izlediğini fark etmiştim. Derin bir nefes alarak sorusunu es geçip merak ettiğim o soruyu sordum. İyi olmadığımı kendi de görüyor olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙼𝚘𝚗 𝚂𝚘𝚞𝚏𝚏𝚕𝚎 | 𝙻𝚒𝚜𝚔𝚘𝚘𝚔°
Fanfiction*Liskook Ağırlıklı* Çok küçükken travma yaşamış olan Lisa, üç çocukluk arkadaşı ve abisi Jimin'in arkadaş grubuyla takılarak kabuslarını unutmaya çalışır. Bu gruba sonradan dahil olan Jungkook ile karışan olaylar, ciddi bir hal alır. #Shiplerimiz# ...