Hayat en başından beri bana hep zor olmuştu. Çocukluğumdan tut genç yaşıma kadar. Ama benim her zaman yanımda olan abim vardı. O benim dayanak noktamdı düşsem de her zaman kaldırırdı o beni. Daha sonra hayatıma 3 kız girdi, onlar benim için hem abla hem arkadaş hem de kardeş oldular. Desteklerini yardımlarını hiç esirgemediler. Öz olmasa da 5 tane daha abim vardı. Onlarda beni eksik görmez, kız kardeşleri gibi severdi.
Kalbime bu zamana kadar kimse girememişti ta ki o gelene kadar. Jeon Jungkook. İlklerde anlamasam da onu ilk gördüğümden beri seviyordum. Belki anlamsız gelecek ama benimle sevgili olmadan önce bile benim bütün yaralarımı iyileştirmişti. Tuhaftı, yıllardır kurtulamadığım kabuslarım da krizlerim de bu adamın kokusunu soluduktan sonra sona eriyordu. Onu tüm benliğimle hissetmek, ona dokunmak, onunla vakit geçirmek hem çok güzel hissettiriyor hem de daha çok aşık olmamı sağlıyordu. Şimdi ise bütün yaralarımı iyileştirmiş mutlu bir hayat sürüyorduk. O zaman gelin size şimdiki hayatımdan bahsedeyim biraz.
Jungkook'la sevgili oluşumuzun ikinci yıl dönümüydü ve benim canım sevgilim bana hala mesaj atmamıştı. Sevgili oluşumuzun ikinci yılını nasıl unutabilirdi hala anlamıyordum. Eskiden olsa bu tarz şeyler için trip atan kızları ergen olarak adlandırırdım ancak şimdi sevdiğine nazlanmak ayrı güzeldi. Sanırım bu her kız için öyleydi ki şuan somurtmuş bir şekilde koltukta oturuyordum. Bekliyordum çünkü benim için oldukça özeldi bugün. Başıma gelen en güzel olayın, ikinci yılıydı.
Saat öğlen ikiye geliyordu ve ne bir günaydın mesajı ne de bir arama vardı. Şuan sadece Jungkook değil abim de telefonuna bakmıyordu. Sabahtan beri ikisine de ulaşamıyordum.
Sinirden saçımı başımı yolmama ramak kalmıştı. Belki saçma gelecekti ama onu kaybettiğim düşüncesi yer ediniyordu aklımda. Bu ihtimal bile kanımı donduruyordu. Ona bu kadar delicesine bağlanmışken kaybetmek anlatılamazdı. Bir anda zil çalınca yerimde sıçradım.
"Ananı sikeyim." Küçük bir mırıldanmayla küfrettiğimde kendi salaklığıma güldüm. En küçük olumsuzlukta büyük senaryolar kurmaya alışmıştım doğrusu. Kendi kendime girdiğim bu saçma durumdan kurtulup kapıya yöneldim. Açtığımda karşımda bir adet ıslanmış Jungkook duruyordu. Yüzümü çocuksu bir neşe kapladı anında.
"Yağmur mu yağıyor?" Diye sordum heyecanla. Yağdığını farketmemiştim. Jungkook içeri girdiğinde kapıyı kapatıp ona döndüm.
"Ne kadar özlemişsin beni(!)." Sitemli sözlerine gülüp yanına adımladım ve beline sarılıp çenemi göğsüne yasladım.
"Özlememiş olma ihtimalim olabilir mi sence?" Dudakları gerilirken tavşan dişleri ortaya çıkıyordu. Bu görüntüyü hayranlıkla izledim.
"Anı bozduğumun farkındayım ama bir şey söyleyeceğim. Sözlerin başka şeyleri aklıma getiriyor Lisa." Yüzümü buruşturup ellerimi çözdüm ve ondan uzaklaşarak koltuğa ilerledim.
"Pis sapık." Diyerek elimdeki yastığı on fırlattım. Gülerek yastığı yerine koydu ve yanıma oturdu. Ellerimizi birleştirirken bende ona sokularak kafamı boyun girintisine gömmüştüm. Sonsuza dek kalabilirdim.
"Deponun temizlenmesi neredeyse bitti, ama bizde bittik." Dediğinde aklıma tripli olduğum gelmişti. Hemen dik duruşa geçtim. Artık Bangtan diye bir çete kalmamıştı. Hepsi bu tarz işlerle uğraşmayı bırakmışlardı. Okuldaki cinayetleri işleyen ise Kai'ydi ve cezasını çekiyordu. Artık mutlu olmamızı engelleyecek bir şeyler yoktu.
"Hiç arayıp sormadın." Dedim imalı bakışlarımla. Bana boş boş bakarken hafifçe güldü.
"Güzelim, sen iyi misin? Depoyu temizleyeceğimizi sama haber vermiştim." Kaşlarımı çattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙼𝚘𝚗 𝚂𝚘𝚞𝚏𝚏𝚕𝚎 | 𝙻𝚒𝚜𝚔𝚘𝚘𝚔°
Fanfiction*Liskook Ağırlıklı* Çok küçükken travma yaşamış olan Lisa, üç çocukluk arkadaşı ve abisi Jimin'in arkadaş grubuyla takılarak kabuslarını unutmaya çalışır. Bu gruba sonradan dahil olan Jungkook ile karışan olaylar, ciddi bir hal alır. #Shiplerimiz# ...