15.Bölüm

862 77 49
                                    

Jin'in Anlatımıyla

Jisoo ve arkasından koşan Lisa gözden kaybolurlarken olduğum yere çivilenmiştim. Ben bunu böyle plânlamamıştım kesinlikle. Jisoo'nun anlamasını beklemiştim. Benim sevdiğim kız oydu. Herkesin kalacağı kişileri ben ayarlamıştım. Böylece Jisoo'yla birlikte kalacaktık ve sonunda ona açılabilecektim. Gerçekten anlamıyor muydu? Benim Lisa, Jisoo, Rosé ve Jennie'den başka konuştuğum kız yoktu. Başımı iki yana sallayarak düşüncelerimden sıyrılmaya çalıştım.

"Hyung, batırdın mı?" Elini omzuma koyan Jungkook'a döndüm.

"Batırdım galiba kardeşim. Sevdiğim kızı sordu, üstü kapalı anlattım ama anlamadı. Sinirlendi ve gitti." Jungkook tutamadığı kahkahasını bırakırken gözlerimi devirdim.

"Çok şanssızsın hyung." Acı bir şekilde kafamı sallayarak onu onayladım.

"Ya, ne demezsin." Jungkook ile birlikte ateşin başına geçip otururken gözlerim ateşe takılı kalmıştı. Ancak gözlerim ateşi değil Jisoo'yu görüyordu. Ona açılmayı çok istiyordum, ama bunu becerdiğim söylenemezdi.

"Hyung, peşinden gitmeyecek misin?" Ahenkle dans eden ateşten çevirdim gözlerimi. Jungkook'a bakarak sorusunu cevapladım.

"Hayır, önce sakinleşsin. Şimdi gidersem daha çok sinirlenir. Sakin sakin konuşmalıyız." Sessizce başını sallamakla yetindi. Bir süre daha ateşi izledi gözlerim. Jisoo'nun beni sevip sevmediğini bilmiyordum. Bu şansımı denememem anlamına gelmiyordu. Sonunda toplayabildiğim bu cesaretimin kaynağı Jisoo'nun beni kıskanmış oluşuydu.

Bu şekilde yarım saat, belki bir saat oturduk Jungkook ile. İkimizden de çıt çıkmadı. Onun da düşünceli olduğunu görebiliyordum. Onun da aklı doluydu. Tıpkı benim gibi. Ben hiçbir zaman Jimin veya Taehyung gibi olamamıştım. Jimin Rosé'yi sevdiğini anladığı anda ona açılmıştı. Reddedilebilirdi, ancak şansını denemişti. Rosé de onu sevdiği için çıkmaya başlamışlardı. Bende onun cesaretinin birazı bile olsa belki aylarca nasıl açılacağımı düşünmek yerine sadece içimden geleni yapabilirdim.

"Hyung, neredeyse bir saat oldu. Çoktan gelmiş olmaları gerekmiyor mu?" Daldığım düşüncelerden yine Jungkook'un sesi ile çıkarken ona baktım.

"Bilmiyorum." Jungkook sıkıntıyla nefesini vererek telefonunu çıkardı.

"Belki de onları aramalıyız." Aklıma gelen şey ile hızla ayağa kalktım.

"Jisoo telefonunu almadı, Lisa da öyle." Jungkook da benim gibi ayağa kalkarken ikimiz de birbirimize baktık bir süre.

"Kaybolmuş olabilirler mi?" Derin bir nefes alıp dudaklarımı yaladım.

"Umarım, kaybolmamışlardır." İkimiz de koşarak ormana girerken Jisoo'nun gittiği yöne yöneldim. Ancak Jisoo gözden kaybolduktan sonra nereye gittiklerini bilmiyordum. Soluklanmak adına ellerimi dizlerime koyup eğildim. Daha sonra dikleşip ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Kalbim fazla hızlı atıyordu. Korkuyordum. Onu bulamamaktan, kaybetmekten korkuyordum.

"Hyung, sakin ol. Bağıralım." Jungkook benim bu nefes nefese halime bakarken başımla onayladım. İkimiz de zıt yöne giderken ses tellerim koparcasına bağırıyordum.

"Jisoo!" Başımın üstündeki daldan eğilerek geçerken tekrar bağırdım.

"Lisa! Jisoo!" Yaklaşık on dakikadır bağırdığım için ses tellerim kısılmıştı. Nefes nefese kaldığım için art arda soluklanırken etrafıma bakındım. Nefes nefese kalmamın sebebi kalbimin hızla atmasından başka bir neden yüzünden değildi. Korkum ve endişem ikiye katlanırken onu kaybetme korkusu milim milim işliyordu bedenime. Bir kez daha küfrettim kendime, üstü kapalı anlattığım için. Benim aptallığımdı. Belki de başka birini sevdiğimi düşünüyordu.

𝙼𝚘𝚗 𝚂𝚘𝚞𝚏𝚏𝚕𝚎 | 𝙻𝚒𝚜𝚔𝚘𝚘𝚔°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin