Durdu. Durdu. Durdu.
Zaman durdu.
İrem'in kalbiyle genç adamın hayatı durdu.
O an hissettiği o tanıdık duygu içini kaplamıştı Selim'in. Sanki kalbini birileri eline almış, parçalıyordu. O kadar boşlukta hissediyordu ki kendini bütün sesler kaybolmuş, kafasında sadece o aptal makinenin sesi duyuluyordu. Olan her şeyin kendi yanılsaması olması için dua ediyordu.
"Seni seviyorum." İki kelime dökülmüştü ağzından. Nerede, hangi durumda olduğunu umursamadan; sevdiği kıza belki de ilk ve son defa söylemek istemişti. Bir ihtimal duyar da beni böyle cevapsız bırakmaz diye düşünmüştü.
O an hiçbir şeyi önemsemeden içeri daldı. Doktorlar bir yandan ona bir şeyler anlatıyor, bir yandan da onu tutmaya çalışıyorlardı. Ama gözü dönmüştü Selim'in. Onu kaybetme korkusu ve hissi iliklerine kadar işlemiş, bir asit gibi damarlarında dolaşıyordu.
"İrem, İrem bebeğim ne olur aç gözlerini. Bak ben buradayım, herkes burada. Ölemezsin. Ölmüş olamazsın, yalvarıyorum sana!"
O makinenin lanet sesinden başka hiçbir şeyi duymuyordu kulakları. Her şeyi yakıp yıkmak istiyor, içindeki acıyı bastıramıyordu genç adam. Ta ki zar zor ayırt edebildiği, onu hayata döndüren cümleleri duyana kadar.
"Yaşıyor! Duydun mu beni? Yaşıyor. Hayatta."
Selim dakiklardır yaşadığı şoktan çıkıp, bunu söyleyen doktora doğru kafasını çevirdi. Sanki anlamak ister gibi, duyduğu cümlelerin onun hayal ürünü olmadığını, tarihin tekrarlamadığını kendine ispatlar gibi sordu doktora;
"Y-yaşıyor mu?"
Gözlerinden akan yaşlarla birlikte sorduğu bu soru içini acıtmıştı doktorun. Bir elini Selim'in omzuna koyarak güven verici bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Yaşıyor oğlum. Hayatta. Allah'ın izniyle de yaşayacak. Ama sen onun için güçlü olmak zorundasın. Ona dayan demek için önce kendini toparlamalısın."
Derin bir nefes aldı Selim. Yaşıyordu. Kalbini emanet ettiği, içinde çiçekler açtıran kız onu terk etmemişti.
'Çok şükür' diye geçirdi içinden.
Hayatında korkuyu hiç bu kadar yakın hissetmemişti. Bu derece bir hissi bir daha kimse için yaşayacağını düşünmemişti. Ama olmuştu işte. Hayat sen planlarken karşına çıkanlardır sözünü tekrar ve tekrar ispatlayacak bir şekilde hem de.Doktorlar Selim'i zar zor dışarı çıkardıklarında, genç adam adeta bir ruh gibiydi. Olan biten hiçbir şeyi algılayamıyor, sadece bu kabusun bir an önce sona ermesini istiyordu.
Koridora çıktığında, bir yere tutunma ihtiyacı hissetti Selim. Geçmişten gelen sesler kafasını bulandırıyordu. Kulakları uğulduyor, etrafındaki tüm sesler birbirine karışıyordu. Başı da dönmeye başlamıştı. Gözleri kararıyor, ayaklarının artık kendisini taşımadığını hissediyordu. İçindeki korku ve stres onu bu hale getirmişti. Öyle bir haldeydi ki nefes dahi alamıyordu. Etrafındaki her şey ağır çekimdeydi sanki. Artık bedenini taşıyamaz hale gelmişti, kendini sandalyeye doğru aniden bıraktığında ağzından ise tek bir cümle çıkabilmişti;
'İrem ne olur bırakma beni...'
****
-İrem'den-
Soğuk. Tek hissedebildiğim şey dondurucu bir soğuktu. Gözlerimi açma çabalarım işe yaramıyor, bedenim hayata dönmeme izin vermiyordu.
"İrem, bana olan sevginden geldiğin şu hale bir bak. Bir ölmediğin kalmıştı."
![](https://img.wattpad.com/cover/253835744-288-k69728.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERFECİR
ChickLitAşk hiç vazgeçememek mi demektir? Yoksa gözündeki perdeyi kaldırıp vazgeçemeyecek kadar sevecek birini bulmak mı? Kalbinizin kırıldığı anları hatırlıyorsunuz değil mi? O anda gelen boşluk hissini...Belkide şu an bu durumdasınız kim bilir. İrem, 17 y...