Sabah uyandığımda gün ışığı odanın her tarafını kaplıyordu. Yüzümü ve bacaklarımın bir kısmını esir alan güneş ışınları sıcaktan uyanmamı sağlamıştı. Lanet olasıca.
Ve evet, hiç sevmediğim okulumun hiç sevmediğim bir özelliği daha! Yaz tatilinde bile okula geliyorduk. Üç ay tatilin sadece bir ayını adam akıllı geçirebiliyorduk. Bu bir öğrenci için aslında ne kadar iğrenç bir durum değil mi? Yani siz öğrenciler için tatil bu kadar kutsal bir şeyken benim kâbusum diyebilirim. Uykunun verdiği sersemlik beni mahvetmişti. Birkaç küfür geveleyip yatakta gerindim. Okulun rahatsız yatakhanelerindeki rahatsız yatağımdan homurdanarak kalktım. Sevgili oda arkadaşlarım yine sevgililerinin yanında kalmıştı ve her sabah şu odada tek başıma uyanmak iğrençti. Önce banyoya ağır adımlarla ilerleyip işlerimi hallettim, ama bir el yüz yıkamak 15 dakika sürmemeliydi. Ellerimi bir türlü şekil almayan sarı saçlarımın arasından geçirdim ve dolabıma doğru yürüdüm. Kot pantolon-tişört ikilisini ve spor ayakkabılarımı giyindim. Saçlarımı sprey yardımıyla şekillendirip çantama öğle arasından önceki derslerin kitaplarını attıktan sonra yatakhaneden çıktım ve okula doğru ilerledim.
Fazla dalgındım. Kafamda milyon tane düşünce vardı. En önemlisi ise matematik dersini nasıl geçeceğimdi. Eğer geçemezsem, yaz tatilimin kalan bir ayında da bu cehennemde kalacaktım ve bunu istemiyordum. Evimi, daha doğrusu abimi çok özlemiştim.
Sınıfa girip bizimkilerin yanına ilerledim.
"Naber?" dedim uykulu bir sesle. Belirli birine sormamıştım. Direkt ortaya atmıştım soruyu. Zaten bizim grup belliydi.
"Uykum var," dedi Berkan uykulu bir sesle. Dirseklerini masaya koyup, yanaklarına elleriyle destek veriyordu. Bu hali aşırı tatlıydı. Berkan bizim çapkın arkadaşımızdı. Emin olun bu okulda sevgili olmadığı tek bir güzel ve popüler kız kalmadı.
"Gelirken duvara çarptım, kafam acıyor," dedi İzem. Klasik İzem işte. Sürekli belayı çekerdi. Hiç yapmazsa, günün sonunda mutlaka bir mallık yapardı.
"Salaksın...'' diye mırıldandı Uzay gözlerindeki şefkat kırıntılarıyla.
"Oğlum hangimiz akıllıyız ki?" dedi Enes. İşte bir sorumla konu nereden nereye geldi, bakar mısınız? Gözlerimi devirdim.
"Ben," deyip sırıttı Barlas. Konuşurken gözlerini telefonundan ayırmıyordu. Ne yaptığını merak ediyordum. Büyük ihtimal yine bir kızla uğraşıyordu. Beni ilgilendirmediğini bilsem de kendimi kıskanmaktan alamıyordum. Merakıma yenik düşüp yanına gittim ve ekrana baktım. Oyun oynuyordu.
"Tuhaf görünüyorsun."
Sadece benim duyabileceğim şekilde mırıldandığında "Bir şey yok. Her zamanki gibi işte," diyebilmiştim. Oynadığı oyuna benim gözüm de dalmıştı. Bir an da duyduğum sesle yerimden sıçradım.
"Nefret ettiğimin okulu!" diye konuya giriş yaptı Efsa. Geldiğimden beri uyuyordu ve konuşmak yeni aklına gelmişti. Bu kız yanlış doğmuştu. Ne cinsiyetine ne ismine uygundu. Fiziği ise her kızı kıskandıracak cinstendi. Karamel rengi saçları, esmer teni ve muhteşem fiziğiyle herkesi büyüleyebilirdi. Tabii konuşmazsa. Birkaç dakika klasik geyik muhabbeti yaptık. Daha sonra Efsa'nın "Sıçtık!" sesiyle hepimiz ona baktık. "Oğlum tarihçiye bakın elinde boş kağıtlar var."
Birkaç saniye sonra da tarihçinin öksürme sesi duyuldu. Tarihçimiz orta yaşlarında ve oldukça otoriter birisiydi. Derslerine olan tutumu en az dersleri kadar sıkıcıydı. Ayda en az iki kez elinde bir tomar boş A4 kağıdı ile sınıfa girer ve sürpriz sınavlar yapardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ
Übernatürliches"Yine de bize bu gerçeği söyleyebilirsin değil mi?" gözlerime ciddi bir şekilde bakmaya başlamıştı. Gözlerinde ki o alay yok olmuştu. Artık gözleri duygularını yansıtmıyordu. Boş bir duvara bakar gibi Barlas ve bana bakıyordu. "Gerçek," dedi ve o z...