*21.BÖLÜM* BERKAN.

604 57 6
                                    

Elimde tuttuğum kalemi tekrardan dudaklarıma değdirirken dikkatimi toparlamaya çalışıyordum. Yani sadece çalışıyordum. Başınıza gelen olağan üstü olayları bir kenara bırakıp kütüphanede tarih çalışmak böyle birşey olsa gerekti. Her ne kadar olayların içinde olsam da kendimi hiçbir gruba dahil edemiyordum. Acı bizim acımızdı. Hepimiz aynı şekilde korkuyorduk. Ama ben korkumu ört bas etmeye çalışırken Ilgın sürekli yeni sorunlar çıkarıyordu. Düşüncelerim yüzünden homurdadığımda kütüphanedeki büyük masada, tam olarak karşımda oturan kız kaşlarını çatarak bana baktı.
Susmam gerektiğini anlamıştım. Burada bile bazı şeyleri içime atmalıydım. Önümdeki soruya odaklanmaya çalışırken öncüller umrumda bile değildi. Bana ne Yavuz döneminden? Bu yaptığım cidden saçmalıktı. Elimdeki kalemi soru bankasının önüne fırlattığımda kız kafasını defterden kaldırmış ve bana bakmıştı. "Bir sorun mu var? Berkandı değil mi?" burada olmam hataydı. İnsanları rahatsız ediyordum. "Şey, evet. Berkan. Rahatsız ettiğim için kusura bakma. Bilirsin, bu aralar odaklanamıyorum da." kız düşünceli bir şekilde bana baktıktan sonra kalemlerini kalemliğinde topladı ve fermuarı kapattı. "Sorun değil, seni tanıyorum sizin gruptaki Ilgınla aynı odada kalıyoruz da." umrumda olmayan bir ayrıntıyı neden söylediğini anlamamıştım. Ilgın umrumda değildi. O sadece bencildi. Tüm dünyada sadece onun duyguları vardı. Kızın öksürmesiyle birlikte dikkatimi toparlayıp ona baktım. Dudaklarını büzmüş bana bakıyordu. "Yaşadığın şeyler oldukça zor olmalı. Önce İzem şu anda Uzay."
Ellerini masanın üzerinde birleştirip tırnaklarıyla oynamaya başladığında neler olduğunu gerçekten anlamıyordum. "Tüm dikkatler onun üzerinde, değil mi?" tek kaşımı kaldırıp neyi kastettiğini anlamaya çalışırken gülümseyerek açıkladı. "Ilgın'dan bahsediyorum. Her neyse. Aşağıya inmem gerek. Dersim spor salonunda." kalemliğini ve soru bankasını çantasına bıraktıktan sonra tekrar gülümsedi. Delirmemişsem bu kızda bir tuhaflık olduğunu farketmem gerekiyordu. "Benimle aşağıya gelmek ister misin," dudak büzdü. "Zaten pek çalışıyor gibi görünmüyorsun." şu an yaptığım yanlış geliyordu.
Ortada yanlış olan hiçbir şey yoktu. Yine de bu kız güvensizlik kokuyordu. Hemen gitmem gerektiğinin farkında olsam bile paranoyaklaştığımı fark ederek bu düşünceyi beynimin bir köşesine iteledim. "Olur." diye mırıldandığımda yüzünde bir gülümseme belirdi. Yeni sorular soracağa benziyordu ve benim verecek tek bir cevabım bile yoktu. "Yaşadıkların zor biliyorum ama inanamayacağın bir şey var. Son sene o kadar zor ki. Resmen buradan gideceğim için ağlamak üzereyim. Buraya o kadar alışmıştım ki." yüzümü buruşturup ona baktığımda hiç de büyük gibi durmuyordu. Hatta İzem'den daha aptalca davranarak yaşını küçültüyordu. "Burası cennet gibi. Dışarıya alışabileceğimi sanmıyorum." içimden ya ne demezsin deme isteğimi bastırarak konu değiştirdim. "Bölümün ne?" ilk önce biraz düşünüyormuş gibi yaptı. Daha sonra etrafa göz gezdirip tekrardan benim gözlerime baktığında
Yüzyıllardır gizli olan bir sırrı açıklıyor gibi "Bölümüm yok." dedi. Nasıl böyle bir şey olduğunu sorgulamak istemiyordum ama lanet olsun ki devam etti. Kızları anlamıyordum. Ya hiç konuşmuyor ya da nefes almadan konuşuyorlardı. "Aslında bunu seçerken çok düşünmüştüm. Hem tm hem de mf'de başarılı olduğumu herkes bilir. Bende iki bölümü de seçmeye karar verdim. Başta kabul edilmese de Kürşat Hoca beni destekledi. O gerçekten çok iyi birisi." başta hiç ilgimi çekmeyen konuşmaya hayatımı karartan pezevenk dahil olunca daha dikkatli dinlemeye başladım. "Sana neden yardım etti?" ilk önce düşünürmüş gibi yaptı. Bunu sürekli yapıyordu. Bu kızın zeki olduğundan şüpheliydim. "Bilirsin, her şeyin bir karşılığı vardır. Burada kalıp daha fazla başarıya sahip olabilmek için hayati bir karar verdim." ona anlamazca bakarken elini boşver dercesine salladı.
Bunu öğrenmek istiyordum. Kızın pek bir şey bilmediği gayet açık ortadaydı. İsmini hatırlamaya çalıştım. Uzun saçlarını kenara attığında gözlerini gördüm. Ona neden bu ismi verdiklerini anlamanız için gözlerine bakmanız yeterliydi. Laciverte yakın tonlardaki gözleri ismini hatırlamamda yardımcı oldu. "Deniz," dedim. Tekrardan bana baktığında "Bence hava çok güzel. Uzun zamandır hava alamıyordum. Seni derse yetiştirebilirim. Dışarıda gezsek olur mu?" soruma tereddütle yaklaştıktan sonra reddetti.
Taşlar yavaş yavaş yerine otururken gözüm bizim çocukları aradı ama hiçbiri buralarda değildi. Bir anda paniklemiştim. Belki de hayatımın hatasını yapıyordum. "Olsun, bence yine de bahçeye çıkalım. Dışarı çıkmaya ikna edemedim ama hava çok güzel." karamsar bir şekilde dışarıya baktıktan sonra "Spor salonunda oturmaya ne dersin?" dedi. Farketmez dercesine baktığımda yan bloğa giriş yaptık. Aslında buraya son girişim pek de güzel anlarla dolu değildi. Burada normal bir okulda olmayan birşeyler vardı. Hissediyordum. Girerken tedirgin olsam da Deniz her zamanki gibi yine gülümsediğinde biraz olsa da rahatlamıştım. "Neden bu okulu seviyorsun?" sanki beynindeki bazı alanlar hasar görmüş gibi yüzünü buruşturarak soruma cevap vermeye çalıştı. "Şey, annem her zaman çok çalışmam gerektiğini söylerdi. Her zaman bir öncekinden daha fazla çalışmalıymışım." bir an bile beklemeden annesine ne olduğunu sordum. "Annen şu anda nerede?" gözlerinde anlayamadığım bir ifade vardı "Annem çok uzaklarda."
Kafam iyiden iyiye karışmıştı. "Bu okula ne zaman geldiğini söyleyebilir misin?" uzun süre düşündü. Bodrumdan gelen sesleri sadece ben duyuyordum. Duyduğum feryat dolu çığlıkla irkilirken buradan gitmek istiyordum. "B-ben hatırlamıyorum. Yani, of bilmiyorum." dikkatimi tekrardan Deniz'e yönlendirdiğimde işlerin karıştığının farkındaydım. Sesimin kontrolünü sağladıktan sonra sakince sordum. "Deniz biz şu anda hangi yıldayız?" tereddütle gözlerime baktı. "2009?" rengimin attığını hissettim. Bu kız her ne kadar farkında olmasa da uzun süredir buradaydı. "Berkan iyi misin? Kötü görünüyorsun." tam iyiyim diyecekken çığlık sesi kulaklarımda yankılandı. Geriye doğru sendelerken Deniz kolumdan tutmuştu. Kolunu hızlıca ittiğimde şaşırmıştı. "Berkan ne yaptığını gerçekten anlamıyorum." hızlı düşünmem gerekiyordu. "Deniz benim gitmem gerek." bana dikkatlice baktıktan sonra "Bekle, su getirmeye gidiyorum. Gerçekten iyi değilsin," dedi. Haklıydı, iyi değildim. Beynim uğulduyordu buraya girmemem gerekiyordu. Deniz gideli birkaç dakika olmuştu ve çığlık sesleri beynimde yankılanıyordu. Sesin kaynağına baktığımda dumanlar çıktığını gördüm. Belki hayatımın hatasını yapacaktım ama koşar adımlarla oraya doğru ilerledim. Kapıyı ilk zorlayışımda açamasam da ikincisinde kapı takırtılar eşliğinde açılmıştı. İçeriye girdiğimde burasının çok yoğun olduğunu fark ettim. Sıkıştırılmış gibi hissediyordum. Dumanlar gözümü yakarken öksürmeye başlamıştım. Başım dönüyordu. Burada olan her neyse beni buraya hapsetmişti. Her dışarıya çıkmaya çalışmam hüsranla sonuçlanırken daha fazla devam edemeyeceğimi anlayıp göz kapaklarımın kapanmasına izin verdim.

KAÇIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin