*39.BÖLÜM* RESİM.

609 39 18
                                    

KUNTER'DEN

Son bir kez daha derince nefes aldıktan sonra odanın kapısını tıklattım. Aradan geçen bir dakikaya rağmen hala tek bir ses bile duymuyordum. Bir haftayı aşkın süredir Ilgın konuşmuyordu. Konuşmak istediğinin farkındaydım ama... Bilmiyordum. Bunun nedenini çözemiyordum. Ne zaman yanına gitsem sessizce yanımda duruyordu. Her ağzını açışında ümitlenip bir şeyler söyleyeceğini sansam da söylemiyordu. Sanki vazgeçmiş gibi yavaşça ağzını kapatıyor ve ağlıyordu. Sesini sadece ağlarken duymak benim de canımı acıtıyordu.
Hayatım boyunca aşkın ne kadar gereksiz olduğunu düşünmüştüm. Bana kalsa insan sadece kendi için yaşamalıydı. Araya bir kişi daha eklenince her şey zorlaşıyordu. Bunca zaman boyunca bütün hatalarımdan tek başıma sorumlu tutulmuştum. Benim karşıma çıkacak kişi sadece beni incitebilirdi. Bu hayatta kimseye muhtaç değildim çünkü kimseye bağlı yaşamıyordum. Şimdi ise... Ilgın'ı tanıdığımdan beri hayatımdaki değişiklikler beni sinirlendirmekten başka hiçbir şey yapmıyordu. Ben, sadece kendim için yaşamalı, sadece kendim için üzülmeliydim ama Ilgın'ın bu zayıflığı canımı acıtıyordu. Sadece kendim için bazı şeylerden fedakarlık yapardım. Diğer insanlar umrumda olmazdı ama şimdi Ilgın'ın eski haline dönmesi için her şeyi yapardım.
Gözlerinin altındaki koyu mor halkalara bakınca hiç uyumadığını anlamıştım. Kâbusların ona rahat vermediği gecelerden sonra uyumama kararı almış gibi görünüyordu. Konuşsaydı bunu ona sorardım ama şu an sadece tahminlerle yetiniyordum. Dudaklarımı hafifçe büküp gülümsemeye çalıştıktan sonra bana boş boş bakan gözlere döndüm. Güven verircesine bir tonda "Buradayım. Gitmeyeceğime söz veririm. Sadece biraz uyumanı istiyorum," dedim. Bana tepkisizce bakmaya devam ederken elini sıktım. "Bana güvenebilirsin, eğer kötü bir şey olursa seni uyandırırım. Yemin ederim," dedim. Elimi sıktığında ne yapacağını merak ediyordum, beni onaylayabilirdi yada iyice hırçınlaşırdı. Bunu tahmin edemiyordum çünkü Ilgın'ın bir anı diğer anını tutmuyordu.
Elimi bıraktıktan sonra koltuktan kalkıp yatağına gittiğinde bana güvendiğini anlamıştım. Neden bilmiyorum ama bu beni o kadar mutlu etmişti ki, sanki tüm olaylar bitmiş ve özgürlüğüme kavuşmuş gibi hissediyordum. Bu okulda tutsaktım, ama onun yanında tamamiyle özgür hissediyordum.

Göz ucuyla uyuyup uyumadığını kontrol ederken gözlerinin kapandığını, derin bir uykuya daldığını fark ettim. Çalışma masasının üstündeki raflardan bir kitap alıp tekrardan koltuğa yerleştim. Kitap okumayı seviyordum, her şeyin bir sonu olacağı gerçeğini bana fark ettiren kitaplardı. Her acının bir sonu vardı, her korkunun bir sonu vardı, her tutsaklığın bir sonu vardı. Yıllardır yaşadığım eziyetin de bir sonu olacaktı, yıllardır bunu söyleyerek kendimi avutmuştum. Ama ilk defa bir bu eziyetin sonu olacağına gerçek anlamda inanıyordum. Ben kendi hayat kitabımın son sayfalarını okuyordum, birkaç sayfa sonra bu kitap iyi veya kötü sonla bitecekti.

"Hayır!" duyduğum sesle başımı koltuğun kenarından kaldırıp Ilgın'a baktığımda kâbus gördüğünü anlamam pek zor olmamıştı. "Gitme," dediğinde koltuktan kalkıp yatağın baş ucuna kadar gittim. Elimi Ilgın'ın eline yerleştirdikten sonra tam uyandıracakken bir anda gözlerini açtı. Göz bebekleri yok olmuş, sadece bembeyaz gözleriyle bana bakan bir Ilgın vardı. Tam olarak bana baktığı söylenilemezdi, başını tavanda bir noktaya sabitlemiş bir şekilde duruyordu. Elimi sıkmasa öldüğünü düşünebilirdim. Giderek incelip kalınlaşan bir tonla konuşmaya başlayan Ilgın'ın konuşmasına dikkat kesilip anlamaya çalışıyordum. Gırtlağından gelen kalın sesle. "Ve en yakını öldürecek onu bir kemikle," dedi. Ne dediği hakkında hiçbir bilgim yoktu. Elim giderek acımaya başlıyordu. Ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir bilgim yoktu. Sesi kısılarak sürekli "Kemik," diyordu. "Dikkat et, o seni öldürecek," derin bir çığlık attıktan sonra sesi tekrardan kalınlaşarak "Son şans," dedi. "Son şansımız, kurtar bizi." elimi sıkan eli gevşeyip gözleri normale döndüğünde yanağından damlalar süzülüyordu. Tüm bu yaşananlar, beni bile korkutuyordu. Ben olayı yaşamadan Ilgın'ın durumuyla korkmuştum, Ilgın'sa bu durumu yaşıyordu. Konuşamaması gayet normaldi, hatta onun yerinde ben olsaydım ölmeyi bile düşünürdüm. Bir elimi yanağına görürüp göz yaşlarını silerken bir elimle de elini tutup ona destek vermeye çalışıyordum. Yattığı yerden doğrulup bana sarıldığında ona sıkıca sarıldım. Diyebileceğim hiçbir şey yoktu belki de. Daha sıkı sarılıp "Hepsi geçecek," demekle yetindim. Elimden daha fazla bir şey gelmiyordu.

KAÇIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin